Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Uğur’lar Olsun…Uğur’lar Olsun; Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun…

Uğur’lar Olsun… Uğur’lar Olsun; Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun…

Günlerden 24 Ocak Pazar; sene ise 1993 idi…

Yer Ankara, Karlı Sokak (şimdi ise Uğur Mumcu Sokağı); yani Uğur Mumcu’nun evinin bulunduğu sokak…

O sabah, erkenden evden çıkmasının sebebi, İbni Sina Hastanesinde tedavi gören Prof. Dr. Kazım Türker’i ziyaret etmekti.

Bir gün önce akşam eve arabasıyla döndüğünde, her zaman park ettiği yer, yani evinin bulunduğu 65 no’ lu binanın önü doluydu; tek park edebileceği yer ise, 63 No’lu binanın önüydü.

O da oraya park etti…

İlginçtir ki, o park ettiği yer, polis noktasından net olarak görünemeyen bir noktaydı…

Ertesi sabah evden çıkıp, arabasına binip, arabayı çalıştırdığında ise, büyük bir patlama ile Uğur Mumcu’nun bedeni, 3 – 3,5 metre havalanarak, yandaki su deposunun bahçesine düşmüştü…

Arabasına, C-4 tipi, 2,5 kilogramlık bir patlayıcı yerleştirilmişti.

Patlayıcı, aracın altındaki vites koluna tutturulan misina ile tetiklenmişti.

Yani aracın altına bakılsa dahi görünemeyecek bir şekilde patlayıcı yerleştirilmişti.

Saldırıyı, birden fazla terör örgütü hemen üstlendi.

Bunlar, İslami Kurtuluş, İBDA-C, İslami Cihad ve PKK idi…

Dönemin muktedirleri, ‘’Bu menfur cinayeti çözmek, Devletimizin namus borcudur…’’ diye beyanatlar vermiş olmalarına rağmen, Uğur Mumcu cinayeti, aradan geçen bunca uzun yıla rağmen, hiçbir şekilde aydınlatılamamıştır.

Bu cesur yürekli, yiğit araştırmacı, gazeteci, yazar, akademisyen, devrimci, toplumcu, mücadeleci, anti-emperyalist, namuslu, dürüst aydınımızın yaşantısına kısaca bir bakalım.

22 Ağustos 1942 de, Kırşehir’de, Tapu ve Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey ile Nadire Hanımın, dört çocuğundan üçüncüsü olarak dünyaya gelmiştir.

İlk öğrenimine, Ankara Ulus’taki Devrim İlkokulu’nda başlamış, Bahçelievler’deki Ulubatlı Hasan İlkokulu’nda tamamlamıştır.

Ankara Cumhuriyet Ortaokulu’nu ve Ankara Deneme Lisesi’ni bitirdikten sonra, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girmiş, makaleler yazmaya başlamış, hatta Yunus Nadi ödülünü kazanmış, Fakülte Öğrenci Derneği Başkanı seçilmiş ve 1965 de mezun olduktan sonra da avukat olarak mesleğini icra etmeye başlamıştır.

Yön Dergisinde, Kim Dergisinde, Türk Solu Dergisinde yazıları muntazaman çıkmaya başlamıştır.

1969 da akademik kariyer amaçlı, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsünde asistan olmuş ve avukatlık mesleğini bırakmıştır.

1971 de 12 Mart eylemleri ve gelişmeleri hakkında yazdığı yazılardan dolayı gözaltına alınmış, tutuklanmış, bir ay sonra serbest bırakılmıştır.

Aynı yıl, Ortam ve Devrim dergilerinde yazılarına devam etmiş, bu sefer de tam askerlik görevi öncesi, orduya hakaretten tutuklanmıştır.

Mamak Askeri Cezaevi’nde, pek çok aydınla birlikte, bir yıl kadar tutuklu olarak kalmıştır.

1972 de ise, serbest bırakılmasının hemen akabinde, 10 Ekim’de askere alınmıştır.

Tuzla piyade okulunda 3 aylık eğitim sonrasında, kötü hal ve düşünce sahibi diye suçlanmış, er çıkartılarak Ağrı Patnos’a ‘’Sakıncalı Piyade’’ olarak gönderilmiştir.

1974 de Sakıncalı Piyade olarak Patnos’ da askerlik görevini tamamlamış, ağır koşullardan dolayı zaten var olan mide hastalığı iyice ilerlemiş, hatta askerliği sırasında kanamalar geçirmiştir.

Ama davasından hiç vazgeçmemiş, yedek subaylık hakkı kazanmak için açtığı davayı sonuna kadar sürdürmüş, nihayetinde kazanmış ve yedek subaylık hakkını elde etmiştir; tabii ki terhis olduktan sonra…

Askerlikten sonra akademik kariyer görevinden ayrılmış, Yeni Ortam Gazetesi’nde yazmaya başlamış; 1975 de ise Cumhuriyet Gazetesi’nde, ‘’Gözlem’’ başlıklı köşesinde günlük yazılarına devam etmiş; aynı zamanda da Anka Ajansı’nda çalışmıştır.

Altan Öymen ile birlikte yazdığı, ‘’Mobilya Dosyası’’ adlı kitabı yayımlanmış, böylece de Yahya Demirel’in hayali ihracat kavramı, ilk kez kamuoyunun gündemine taşınmıştır.

1976 Mayıs’ında Şükran Güldal Mumcu (Homan) Hanım (D: 1951 Denizli) ile nişanlanmış, 19 Temmuz’da da evlenmiştir.

1977 Mayıs’ında oğlu Özgür dünyaya gelmiştir.

Bu dönemde ‘’Sakıncalı Piyade’’ ve ‘’Bir Pulsuz Dilekçe’’ kitapları yayımlanmıştır.

1978 de Sakıncalı Piyade kitabı, AST tarafından sahneye konmuş ve 700 kez sahnelenmiştir.

Bu yılın sonunda da, ‘’Büyüklerimiz’’ adlı kitabı yayımlanmıştır.

1979 da ‘’Çıkmaz Sokak’’, 1980 de, ‘’Tüfek İcat Oldu’’, ‘’Bundan Sonra’’ ve ‘’Terörsüz Özgürlük’’ adlı kitapları yayımlanmıştır.

Türk Hukuk Kurumu tarafından kendisine, Yılın Hukukçusu Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği tarafından ise Yılın Gazetecisi ödülü verilmiştir.

1981 de, ‘’Silah Kaçakçılığı ve Terör’’, ‘’Yine Ağca’’ ve ‘’Söz Meclisten İçeri’’ adlı kitapları yayımlanmıştır.

Aynı yıl kızı Özge dünyaya gelmiştir.

Makalelerine, köşe yazılarına devam ederken, dönemin gözde ve meşhur kişileriyle de röportajları, yurt içinde olduğu kadar, yurt dışında da büyük ilgi uyandırmıştır.

Ağca ile cezaevinde ve özel olarak da Kenan Evren ile yaptığı röportajlar ve yazdığı yazılar çok ses getirmiştir.

Barış Derneği Davası, Aydınlar Dilekçesi Davası, vb. daha pek çok olaya müdahil olmuş ve hakkında yazılar yazmıştır.

1984 de, 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan haksızlıkların ve işkencelerin anlatıldığı ‘’Sakıncasızlar’’ adlı oyun, Hodri Meydan Kültür Merkezi’nde ve AST da sahnelenmiştir.

Aynı yıl, önemli bir araştırma ürünü olan ‘’Papa-Mafya-Ağca’’ kitabı yayımlanmıştır.

1985 de, ‘’Liberal Çiftlik’’ ve ‘’Devrimci Demokrat’’ adlı kitapları yayımlanmıştır.

1986 da ‘’Aybar ile Söyleşi’’ kitabı, 1987 de ‘’İnkılap Mektupları’’ adlı kitabı, çok büyük bir başarı olarak kabul edilen ‘’Rabıta’’ adlı kitabı ve ‘’12 Eylül Adaleti’’ adlı kitapları yayımlanmıştır.

1987 de Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülü, inceleme, güncel yazılar ve röportaj dallarında üstün başarı ödülleri almıştır.

1988 de, Behice Boran ile söyleşilerinden derlediği, ‘’Bir Uzun Yürüyüş’’ adlı kitabı ve çok ses getiren, ‘’Tarikat-Siyaset-Ticaret’’ adlı kitabı yayımlanmıştır.

Yolsuzluklar, adaletsizlikler, hukuksuzluklar üzerine yazılar yazmaya hiç ara vermeden cesaretle devam etmiştir.

1990 da araştırma çalışmalarını, ‘’40’ların Cadı Kazanı’’ adlı kitabında toplamıştır.

Hemen akabinde de ‘’Kâzım Karabekir Anlatıyor’’ adlı kitabı yayımlanmıştır.

1991 Temmuz ayında, en önemli araştırmalarından biri olan, ‘’Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925’’ yayımlanmıştır.

1992 Şubat ayında, ‘’Gazi Paşa’ya Suikast’’ kitabı, daha sonra da, Hizbullah, PKK ve kontrgerilla konularını derinlemesine ele alan ve inceleyen, ‘’Hizbulkontra’’ adlı kitabı yayımlanmıştır.

13 Ocak 1993 de, İstanbul’da Harp Akademisinde bir konferans vermiş, konferansın ana teması her ne kadar gazetecilik mesleği ile ilgili idiyse de, her türlü konuya, son derece açık ve seçik olarak cesurca, yiğitçe değinmiş ve oynanan oyunları, tezgahları ve karanlık anlaşmaları belgeleriyle ortaya koymuştur.

Nitekim, daha sonra, PKK ile Kürt sorununun nasıl birbirinden ayrı iki önemli ana sorun olduğunu, tüm çıplaklığı ve netliğiyle, tarihsel ve sosyolojik kronolojisi içinde ele almış, yaptığı tüm araştırma sonuçlarını, belgelerini ve tüm bağlantılı bilgileri, ‘’Kürt Dosyası’’ adlı çalışmasında toplamış ve yayımlamıştır.

Gazeteciler Cemiyeti, Basın Özgürlüğü Ödülü almıştır.

Katledilmesinden önce son yazısı ve çalışması da, 23 Ocak 1993 tarihinde yazdığı ve 24 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ‘’Zeyilname’’ adlı köşe yazısı olmuştur…

Uğur Mumcu’nun araştırmalarının, makalelerinin, yazılarının, kitaplarının, listesi, bu sayfalara sığamaz.

Uğur Mumcu, Türk basın tarihinin, en değerli, en saygın, en önemli, en cesur, en yiğit, en dürüst, en araştırmacı ve en üretken ve en iz bırakan kişilerinden biridir.

Üstelik her eseri, başlı başına bir değer, bir aydınlatma ve bir uyarı mahiyetinde olmasına rağmen, ne iktidarlar, ne de halk, Mumcu’nun işaret ettiği, açıkladığı, tüm verileriyle ortaya koyduğu oyunları, tezgahları ve tehlikelerin büyüklüğünü anlamak ve görmek istememiştir.

Olaylardan, tekerrürlerinden, ders ve ibret alınmamıştır ki, bu zor ve karanlık dönemler, tekrar, tekrar, üstelik de çığ gibi büyüyerek, katlanarak yaşanmaya devam etmiştir ve maalesef halen devam da etmektedir…

Şayet Uğur Mumcu’nun araştırmalarından, yazdıklarından, mesaj ve uyarılarından ders alabilmiş olsaydık, zaten tarih de, bu karanlık dönem ve olayları da tekrar etmez, hatta bu olumsuzluklar da ortaya hiç çıkamazdı…

Dilerim bir gün, gereken dersler alınır ve artık, ulusça, ülkece Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün alt yapısını hazırladığı, yönünü ve yolunu gösterdiği ve de bizlere, yani Türk Ulusuna emanet ettiği değerleri, önce muhafaza, sonra müdafaa ederiz ve çağdaş, özgür, hak, hukuk ve adalet ilkelerine bağlı olarak, modern ve uygar bir ülkeye yakışır ve yaraşır bir şekilde, lâyık olunan yere taşır, ‘’Yurtta Barış, Dünyada Barış’’ ı tesis edebiliriz…

Dileriz öyle de olur.

Büyük usta, yiğit yazarımız, düşünürümüz Uğur Mumcu, ‘’Sesleniş’’ başlıklı o çarpıcı makalesinde, bakın bizlere nasıl seslenmişti:

‘’Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler. Vurulduk ey halkım, unutma bizi…’’

‘’Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler…’’

‘’Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi…’’

‘’Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi;

Bir gün sesimiz hepimizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi;

Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi; unutma bizi, unutma bizi…’’.

Uğur Mumcu yok edilememiştir, yolundan, izinden gidenler, seslerini, kalemlerini, O’nun sesi ve kalemi yapmışlardır…

Uğur Mumcu’yu, rahmetle, saygıyla, sevgiyle ve özlemle anıyoruz ve O, her daim, sonsuza dek anılmaya devam edecektir…

Her dinlediğimde, beni son derece etkileyen, Uğur Mumcu anısına yazılmış ve söylenmiş olan, sözleri Ali Çınar’a, bestesi ise Selda Bağcan’a ait olan o ağıt türküyü, Selda Bağcan’ın icrası ile dinleyelim…

 


Yalçın Alganer sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Yorum Yazın

Best Choice for Creatives
This Pop-up Is Included in the Theme