Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramımız Kutlu Olsun…

1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramımız Kutlu Olsun…

Kabotaj kelimesini, çocukluğumdan beri duyardım, hatta bayramını da hep bilirdim; kutlamalarını da büyük bir keyifle izlerdim, tabii ki pek de anlamını ve önemini bilmeden…

Evimiz Cihangir’de, yaklaşık 180 derecelik bir Marmara Denizi manzarasına hâkim olduğu ve de Tophane sahiline (şimdilerde Galata Port’un tam üst tarafında kalıyor) de yakın olduğu için, vapurların şekillerine göre, uzaktan ve bazen dürbünle bakıp, pek çoğunun marka, model ve isimlerini dahi bilirdim.

Hele o görkemli, o güzel ve o şık, ”Ankara” vapurunun, çok özel bir konumu ve önemi vardı…

SS Ankara yolcu gemisi, ABD den 1948 yılında satın alınmış; ama ilginç olan taraf, ABD de Amerikan Deniz Kuvvetlerince kullanılan, ”Solace” adlı bir hastane gemisi olmasıdır. 

İkinci Dünya Savaşında, Pearl Harbour’da, Japonların batırmadığı tek gemidir Solace.

Neyse, gemi satın alınır, allanır, pullanır, beyaza boyanır, ismi Ankara olur, yani çok kamaralı, şık restoranları, salonları olan turistik güzel bir yolcu gemisi oluverir.

Uzunluğu 125 metre, genişliği 19 metre olup, 1933 yapımıdır.

Ekim 1977 de, bu özel ve ilginç tarihi gemi, sökülmek üzere önce Haliç Tersanesine, sonra 1979 da İzmir tersanesine römorkörle çekilir ve Ankara gemisi, 5 Mayıs 1981 de İzmir Aliağa Tersanesinde tamamen parçalanarak yok edilir…

Çok lüks bir yolcu gemisiydi. Hazin ve ilginç bir öyküsü vardır.

Uzun olduğu için bu sohbetimizde yer veremiyorum. Ama bulup okumanızı öneririm.

Barselona’ya kadar, Akdeniz limanlarını ziyaret ederek gider ve dönerdi.

Bu seferler, yaklaşık 10 gün falan alırdı. İyi biliyorum zira annem ve babam, yakın dostlarıyla, pek çok kez bu seferleri yapmışlardı…

Kabotaj Bayramı ise, ayrı bir özel ve güzel bir gündü. Çünkü bütün vapurlar bayraklarla, rengarenk flamalarla donanır, römorkörler, yangın söndürme gemileri, istimbotlar ve tüm diğer küçük, orta ve büyük boy (o zamanlar şehir hatları vapurları 3 boy idi) şehir hatları vapurları, feribotlar, araba vapurları dahil, adeta Boğaz’da, Tophane ve Gülhane açıklarında, Karaköy, Eminönü ve Haliç’te düdüklerini öttürerek resmi geçit yaparlardı. Balıkçı tekneleri, özel tekneler ve kayıklar da onlara refakat ederdi…

Çok güzel ve hoş bir olaydı…  

Peki neyi kutlarlardı?

‘’Kabotaj’’ neydi ki bayramını kutluyorduk?

Tamam Frenkçeden uyarlama idi, ama tam olarak neydi, ne demekti?

“Kabotaj” kelimesi etimolojik olarak, Fransızca “cabotage” kelimesinden gelmekte olup, kökeni ise yine Fransızca “caboter” fiiline dayanmaktadır.

“Caboter”, kelimesi de, genel olarak, kıyı boyunca kısa mesafeli deniz yolculuğu yapmak anlamına gelmektedir.

Kelimenin kökenlerine biraz daha inecek olursak, Latince, Romans (Roma İmparatorluğu’nun çeşitli bölgelerinde konuşulan halk Latincesinden türeyen bir dil) ve İspanyolca dillerinde kullanılmış olan, “cabo” kelimesi ile karşılaşırız.

Cabo, denizcilik jargonunda, “burun” veya “kıyı çıkıntısı” anlamına gelmektedir. (Cabo, daha sonraları, baş anlamına gelen, “capo” olarak da kullanılmıştır).

Söz konusu terim, denizcilikte, gemilerin kıyıya yakın seyretmeleri, burunlar (coğrafi çıkıntılar) ve diğer kara işaretlerini takip etmeleri anlamında kullanılmıştır.
Türkiye’de kabotaj hakkının elde edilişi, Türk denizciliği ve ticaretinin önemli bir dönüm noktasıdır. Kabotaj Kanunu’nun kabul edilmesiyle birlikte, Türkiye kendi denizlerinde ve limanlarında taşıma hakkını yabancılardan alarak kendi vatandaşlarına vermiştir.

Dolayısıyla, sonuç olarak, kabotaj kelimesi, genel olarak bir ülkenin kendi limanları arasında yapılan deniz taşımacılığı ve bir devletin, kendi limanlarına, deniz ticareti ve taşımacılığı hakkında tanıdığı ayrıcalıklar anlamı taşımaktadır.

Bu ayrıcalıklardan yalnızca kendi vatandaşlarının ve kendi gemilerinin yararlanması, ulusal ekonomiye çok önemli bir katkı sağlayacağından, devletler, yabancı bandıralı gemilere kabotaj yasağı koyma yolunu ve hukukunu tercih etmişler ve uygulamışlardır.

Tabii ki emperyalist ülkelerin, sömürmekte olduğu devletler, ülkeler, böyle bir haktan yararlandırılmamıştır…

Maalesef Osmanlı İmparatorluğu da, bu sömürülen ülkeler içine düşmüş ya da düşürülmüş ve bu ayrıcalıktan, bu imtiyazdan, kapitülasyonlar bağlamında, yararlandırılmamıştır.

Bu konudaki tüm ayrıcalıklar, tüm yararlar yabancı bandıralı gemiler tarafından sonuna kadar kullanılmış, ülke de külliyen sömürülmüştür.

Nereye kadar?

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman dava ve silah arkadaşları ortaya çıkıp, necip halkımızla beraber (necip olmayanlar da epeyce varmış ama zafer iyilerin ve kahramanlarımızın olmuş) o muhteşem Kuvayı Milliye gücüyle vatanı kurtarana kadar…

Kurtuluş Savaşlarımızdan muzaffer çıkmamıza, yedi düveli yenmiş ve sömürülmüş, ezilmiş, parçalanmaya çalışılmış ve işgal edilmiş vatanımızı kurtarmış olmamıza rağmen, Lozan Barış Konferanslarında, emperyalist, sömürgeci, işgalci ülkeler, zinhar bu ayrıcalıkları, yani kapitülasyonları feda etmeyi kabul etmemişler; sonuna kadar direnip, debelenip durmuşlardır.

Barış Konferansları da, bu sebepten uzadıkça uzamış, ellerinden çıkartmamak için her yol denenmiş, tehditler, baskılar, tezgahlar, rüşvet denemeleri, dahili ve harici bedhahların, yani işbirlikçi vatan hainlerinin, menfaatçi yandaş ve yalakaların Bizans oyunları, iyi niyetli ama vizyon sahibi olmayan bazı dava ve savaş kahramanlarının bile ısrarları para etmemiş, genç Türkiye Cumhuriyeti direnmiş ve Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve ikinci adam İsmet İnönü ve de sağlam karakterli ve vizyon sahibi silah ve dava arkadaşları kahramanlar sayesinde, kapitülasyon belası def edilmiş, külliyen kaldırılmıştır.

Bu konunun ayrıntıları, 24 Temmuz’da, ‘’Lozan Barış Konferansları’nın Önemi ve Değeri’’ başlıklı blog yazımızda geniş olarak ele alındığından, burada ayrıntılarına girilmeyecektir.

Evet, sonuç olarak, Lozan Barış Antlaşmasıyla, yabancılara tanınan kabotaj ayrıcalığı kapitülasyonu da, 1923 de tamamen kaldırılmıştır.

19 Nisan 1926 da ise, 815 Kanun Numarası ile, resmî ismi,” Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Kara Suları Dahilinde İcrayi Sanat ve Ticaret Hakkında Kanun” olan, Kabotaj Kanunu kabul edilmiş ve 1 Temmuz 1926 da da yürürlüğe girmiştir. (Resmî Gazete Tarihi: 29.4.1926; Sayı: 359)

İşte bu kanuna göre, akarsularımızda, göllerimizde, boğazlarda, denizlerimizde ve tüm kara sularımızda, bunların içinde kalan körfez, koy ve benzeri yerlerde, makine, yelken ve kürekle hareket eden araçları bulundurma, bunlarla mal ve yolcu taşıma hakkı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına verilmiştir.

Ayrıca, dalgıçlık, kılavuzluk, kaptanlık, çarkçılık, tayfalık ve benzeri mesleklerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarınca yerine getirilebileceği karara bağlanmıştır.

Yabancı gemilerin ise, yalnızca, Türk Limanlarıyla yabancı ülkelerin limanları arasında yolcu ve yük taşıyabilecekleri kabul edilmiştir.

2007 tarihinde, Denizcilik Müsteşarlığı, 1 Temmuz günlerinin, ‘’Kabotaj Bayramı’’ değil de ‘’Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’’ olarak isimlendirilmesine karar vermiştir.

Acaba 8.333 km lik (bazı kaynaklar farklı vermektedir) kıyı şeritlerimizi, gerektiği gibi verimli ve rasyonel bir şekilde yolcu ve yük taşımak için kullanabildik mi? Hatta kullanabiliyor muyuz?

Sohbet yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi, eskiden şehirler hatta ülkeler arası Akdeniz’de, Karadeniz’de seferler yapan gemilerimiz vardı.

Onların de şeklinden isimlerini bilirdim, uzaktan onları derhal tanırdım.

Bazıları ise kardeş gemilerdi, onları ayırmakta biraz zorlanırdım.

Mesela en büyük, Samsun, Karadeniz ve İskenderun; biraz daha orta boy olan Marmara, İzmir ve Ege isimli vapurlar ve daha küçük boy kardeş vapurlar Ayvalık ve Gemlik isimli yolcu vapurları gibi.

Ama, Ankara, Etrüsk, Kadeş, Tarsus, Ordu, Giresun, Trabzon, daha sonraları Truva ve Yeşilada, İzmir feribotlarını hemen tanırdım…

Şimdilerde maalesef bunların hiçbiri yok.

Limanlarımız arasında yolcu ve hatta yük taşıma konusu ve uygulaması epeyce geri kalmıştır, adeta sanki unutulmuş, ya da unutturulmuştur…

Bence çok da yazık edilmiştir…

Dilerim, yük ve yolcu taşımacılığı yeniden canlandırılır ve önem kazanır.

Ülkemiz böyle bir doğal hazineye ve imkana sahiptir, ama galiba gerekli olan vizyonu haiz yöneticilere sahip değildir…

Bizleri yönetecek olan siyasileri yönlendirecek, uyaracak ve seçecek beşerî sermayeyi, yani toplum gücünü bir türlü gerektiği gibi ve doğru yönde devreye sokamıyoruz.

Bu sebeple de ülke ve devlet olarak, gittikçe ileri gideceğimize, hep geriye gidiyoruz ve zor durumlara düşüyoruz…

Oysaki hem doğa, hem coğrafya, hem kültürel miras, hem de insan gücü olarak her türlü zenginliğe, imkana ve varlığa sahibiz.

Dileriz bir gün her şey güzel olur, yine baharlar gelir, ülkem de hak ettiği aydınlık günlere kavuşabilir.

Dileriz öyle olur.

Tüm deniz şehitlerimizi, bu vesileyle, rahmetle, saygıyla, minnetle, sevgiyle ve özlemle anıyoruz;

Huzur İçinde Yatsınlar…

1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramımız Kutlu Olsun…

 

Yorum Yazın

Best Choice for Creatives
This Pop-up Is Included in the Theme