1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramımız Kutlu Olsun…
Kabotaj kelimesini çocukluğumdan beri duyardım. Hatta bayramını da bilirdim; kutlamalarını büyük bir keyifle izlerdim. Tabii ki o zamanlar anlamını ve önemini tam olarak bilmeden…
Evimiz Cihangir’de, yaklaşık 180 derecelik Marmara Denizi manzarasına sahipti.
Ayrıca Tophane sahiline, yani bugünkü Galataport bölgesine de oldukça yakındık.
Bu yüzden çocuk aklımla, vapurların şekillerine göre uzaktan, bazen de dürbünle bakıp çoğunun marka, model ve isimlerini dahi bilirdim.
Hele o görkemli, şık ve heybetli “Ankara” vapurunun çok özel bir yeri vardı gönlümüzde…
Pearl Harbor’dan Aliağa’ya: Efsane Yolcu Gemisi “Ankara” nın İlginç Öyküsü
SS Ankara, 1927 yılında ABD de Newport tersanesinde “İroquis” adıyla üretilmiş, 125 metre uzunluğunda ve 19 metre genişliğinde bir yolcu gemisiydi. Ancak 2. Dünya savaşı patlak verince, Amerikan Deniz Kuvvetleri tarafından “USS Solace” adlı bir hastane gemisine dönüştürülmüştür. Bu statünün açıkça belli olması için de, iskele ve sancak bordalarına, bacasına ve güvertesine büyük kırmızı haç işaretleri çizilmiştir.
Savaş yıllarında, özellikle, 7 Aralık 1941’de Japonların Pearl Harbor baskınında batırılmayan, limandaki tek geminin bu olduğu da sıkça anlatılır.
Türkiye, bu gemiyi 1948 yılında satın almıştır. Gemi çok ciddi bir onarımdan geçirilmiş, beyaza boyanmış ve “Ankara” ismi verilmiştir.
Konforlu çok lüks kamaraları, şık restoranları ve zarif salonlarıyla, dönemin en gösterişli yolcu gemilerinden biri haline getirilmiştir. Ankara yolcu gemisinin, kendisi gibi efsaneleşmiş süvarisi Şefik Gogen (1902-1989) kaptanlığında yaptığı turistik seferler gazetelerde haber olur, seyahat anıları dillerden düşmezdi…
Ne yazık ki bu tarihi ve emektar gemi, 1977 yılında Haliç Tersanesi’ne çekildi. Sonrasında İzmir’e gönderildi ve 5 Mayıs 1981’de Aliağa Tersanesi’nde tamamen sökülerek tarih sahnesinden silindi…
Kabotaj Bayramı’nın Denizde Yarattığı Büyülü Manzara
1 Temmuz, bizler için her zaman özel ve güzel bir bayram günüydü.
O gün bütün vapurlar, rengârenk flamalarla ve Türk bayraklarıyla süslenirdi.
Römorkörler, yangın söndürme gemileri, istimbotlar, büyük küçük tüm şehir hatları vapurları, feribotlar, araba vapurları, hepsi Boğaz’da, Tophane ve Gülhane açıklarında, Karaköy, Eminönü ve Haliç’te düdüklerini öttürerek resmi geçit yapardı.
Balıkçı tekneleri, özel tekneler ve kayıklar da bu şölene eşlik ederdi.
Çok hoş, çok renkli, çok güzel bir manzaraydı.
Kabotajın Anlamı ve Ülkemiz Açısından Önemi
“Kabotaj” kelimesi, Fransızca “cabotage” kökeninden gelir. Bu da kıyı boyunca kısa mesafeli deniz yolculuğu anlamındaki “caboter” fiilinden türemiştir.
Daha da geriye inersek, Latince ve İspanyolca kökenli “cabo”, yani “burun” veya “kıyı çıkıntısı” kelimesine ulaşırız.
Denizcilik jargonunda ise, gemilerin kıyıya yakın seyretmeleri, burunlar ve kara işaretlerini takip etmeleri anlamında kullanılır.
Türkiye’de kabotaj, ülkenin kendi denizlerinde, göllerinde ve limanlarında yapılan deniz taşımacılığı hakkını ifade eder.
Bir başka deyişle, kendi kıyılarımız arasında yolcu ve yük taşıma hakkının yalnızca Türk vatandaşlarına ve Türk bayraklı gemilere tanınmasıdır.
Bu, ulusal ekonominin korunması, denizciliğin geliştirilmesi ve bağımsızlığın pekiştirilmesi açısından son derece önemlidir.
Tarihte sömürgeci ve emperyalist devletler, işgal ettikleri topraklarda yaşayan halklara bu hakkı tanımamıştır.
Ne yazık ki, Osmanlı İmparatorluğu da bu sömürü düzeninin bir parçası haline getirilmişti.
Yabancı bandıralı gemiler Osmanlı limanları arasında rahatça ticaret yaparken, yerli denizciliğimiz yok denecek kadar gerilemişti.
Bu durum, kapitülasyonlar başlığı altında yasal bir sömürü biçimi olarak yüzyıllarca sürdü.
Ancak, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kahraman dava ve silah arkadaşları ve vatansever halkımız, bu zinciri kırdı.
Kurtuluş Savaşı’nın ardından Lozan Barış Konferansı’nda en çok tartışılan konulardan biri de kapitülasyonların kaldırılmasıydı.
Emperyalist devletler buna sonuna kadar direndi. Tehditler, oyunlar, baskılar denendi…
Ama genç Türkiye Cumhuriyeti pes etmedi.
Atatürk, İsmet İnönü ve vizyon sahibi kadroların kararlı tutumuyla kapitülasyonlar ve yabancı imtiyazları tarihe gömüldü.
Bu konunun ayrıntılarını, 24 Temmuz’da yayımlayacağımız “Lozan’ın Önemi ve Değeri” başlıklı blog yazımızda genişçe ele alacağız.
Kabotaj Kanunu ve Denizlerimizde Egemenlik
Sonuç olarak, Lozan Antlaşması ile yabancılara tanınan kabotaj ayrıcalığının kaldırılması, Türkiye’nin denizlerde hukuki ve fiili tam egemenliğinin teyidi ve teminatı olmuştur.
Bunun ardından, 19 Nisan 1926 tarihinde, 815 Sayılı Türkiye Kabotaj Kanunu (Türkiye Sahillerinde Nakliyati Bahriye -Kabotaj- ve Limanlarla Karasuları Dahilinde İcrayı Sanat ve Ticaret Hakkında Kanun) kabul edilmiş; 1 Temmuz 1926 tarihinde de yürürlüğe girmiştir.
Böylece, Türkiye’nin tüm kara sularında, boğazlarında, körfezlerinde, göllerinde ve akarsularında; Türk vatandaşları, Türk gemileriyle yolcu ve yük taşıma hakkına sahip olmuştur.
Ayrıca, dalgıçlık, kılavuzluk, kaptanlık, çarkçılık, tayfalık gibi meslekler de sadece Türk vatandaşları tarafından yapılabilir hâle getirilmiştir.
Yabancı gemiler ise yalnızca Türk limanları ile yabancı limanlar arasında sefer yapma hakkını korumuştur.
2007 yılında, 1 Temmuz tarihi resmî olarak “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı” olarak anılmaya başlanmıştır.
Kıyılarımız ve Denizcilik Gerçeği
Ne yazık ki, yaklaşık 8.333 kilometrelik kıyı şeridimizi ve sahip olduğumuz kabotaj ayrıcalığını, özellikle limanlar arası yolcu taşımacılığı konusunda büyük ölçüde kullanamaz hale geldik.
Eskiden şehirler, hatta ülkeler arası yolcu seferleriyle hareketli olan denizlerimiz bugün neredeyse sessizdir…
Bir zamanlar ezbere bildiğimiz, uzaktan bile tanıdığımız yolcu gemileri, seferden çekildi; limanlarımız arasında düzenli yolcu taşımacılığı neredeyse tamamen unutulmuştur…
Bu durum, ulaşım çeşitliliği, turizm potansiyeli ve denizcilik kültürümüz açısından büyük bir kayıptır…
1980’li yıllarda Özal döneminde, gemi inşa sanayi, filo yenilenmesi ve yabancı bayraktan Türk bayrağına geçişi kolaylaştırmak için verilen çeşitli teşvikler ve vergi avantajları sayesinde, ticari deniz taşımacılığı kısmen canlandırılmaya çalışılmıştır.
Bu teşvikler, kısa vadede olumlu sonuçlar yaratmış, ancak sonrasında kalıcı, sürdürülebilir ve dünya standartlarında bir atılıma dönüştürülememiştir.
Türkiye, stratejik coğrafi konumuna ve geniş kıyı şeridine rağmen, dünya deniz ticaretinde potansiyelinin gerisinde kalmıştır.
Toplam taşınan yük miktarı içinde kabotaj payı ancak %7–8 civarındadır.
Oysaki bu coğrafi avantajımız düşünüldüğünde, kabotaj taşımacılığının çok daha yüksek oranlara ulaşması beklenirdi…
Uluslararası deniz taşımacılığı açısından da, Türkiye filosu, tonaj ve rekabet gücü bakımından Yunanistan, Norveç ve Singapur gibi ülkelerin oldukça gerisinde bulunmaktadır.
Umut ve Dilekler
Denizcilik, sadece bir ulaşım aracı değil; bağımsızlığımızın, ekonomimizin ve kjültürümüzün vazgeçilmez parçasıdır.
Denizlere sırt çeviremeyiz.
Tüm bu tabloya rağmen, Türkiye’nin denizcilik geçmişi güçlüdür.
Coğrafi konumu, doğal güzellikleri ve insan kaynağıyla yeniden denizlere dönmeyi hak ediyoruz.
Hem yolcu gemilerinin canlanması hem de kabotaj ağı genişletilerek ekonomik, kültürel ve çevresel açıdan en yüksek fayda sağlanabilir.
Yeter ki vizyoner, planlı ve akılcı yaklaşımlar öncelik kazansın…
Yeter ki denizlerimiz, kıyılarımız ve limanlarımız hak ettiği şekilde değerlendirilsin…
Tüm deniz şehitlerimizi ve bu topraklar, bu denizler uğruna hayatını feda eden tüm kahramanlarımızı saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz.
Huzur içinde yatsınlar…
1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramımız Kutlu Olsun…
Sağlıcakla, sevgiyle ve hoşça kalın.
Yalçın Alganer
Yalçın Alganer sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.