KAPADOKYA – BİR HAYAL VE MASAL ÜLKESİDİR…
(Bölüm I)
Kapadokya teriminin kaynağından başlayalım…
Bu konuda tam ve kesin bir mütabakat yoktur, tartışmalı bir konudur.
Örneğin, bir görüşe göre, ‘’Kapadokya’’ kelimesi, etimolojik olarak, Antik Yunanca “Katpatuka” veya “Katpaduokya” köklerinden gelmektedir.
Diğer bazı kaynaklara göre ise, Farsça, “katpatukhia” ya da “katpadukhia” kelimelerinden, “güzel atlar ülkesi” veya “çok sayıda atların yaşadığı yer” anlamına geldiği ifade edilmektedir.
Bazı kaynaklara göre de, Kızılırmak’ın bir kolu olan, Kapadoks (Cappadox) (yani şimdiki Delice Çayı) adından türetilmiştir.
Diğer bazı kaynaklarda ise, Asur Kralı Ninias’ın oğlu, Kapadoks’tan kaynaklandığı ifade edilmektedir.
Ama bu arada, sağlam kaynaklardan biliyoruz ki, Kapadokya, antik dönemlerde ünlü at yetiştirme bölgelerinden biriydi ve bu kelime, bölgenin atlarla ilişkilendirilmesine dayalı olarak türetilmiş olması da pek muhtemeldir.
Ayrıca, Kapadokya’nın tarihinde atlar sıkça kullanılan taşıma ve tarım aracı olmuştur.
Bu konuya sonuç olarak, Kapadokya’nın etimolojisi tam olarak kesin bir şekilde bilinmemekte olduğunu söyleyebiliriz.
Antik dönem metinlerinde ve kaynaklarda Kapadokya isminin kullanımına dair belgeler de sınırlıdır ve bu terimin tam kökeni hala birçok spekülasyona yol açmaktadır…
Ama kaynağı ne olursa, olsun, biz bu güzel, gizemli, adeta bir hayal ve masal ülkesi olan bölgeyi, ‘’Kapadokya’’ olarak biliyoruz, tanıyoruz ve seviyoruz; dünyaya da ilan ediyoruz…
Kapadokya’nın dünyada eşi ve benzeri olmayan muhteşem jeolojik oluşumu, milyonlarca yıl süren doğal etkenlerin bir sonucu olarak meydana gelmiştir.
Bölgenin temel yapı taşları, tüf adı verilen yumuşak volkanik kayaçlardan oluşmaktadır.
Yıllarca süren erozyon, rüzgar ve su etkisiyle, tüf kayaçları, peri bacaları ve tuhaf kaya oluşumlarını ortaya çıkartmıştır.
İşte bu peri bacaları, Kapadokya’nın en tanınmış ve karakteristik özelliklerinden olmuştur.
Kapadokya’nın işte bu sözünü ettiğimiz jeolojik yapısı, yer altı şehirlerinin ve mağaraların oluşmasına sebep olmuştur.
Bu yer altı sığınakları (yer altı şehirleri), Kapadokya’nın tarihinde, hem savaşlardan korunma hem de dini ve günlük yaşam alanları olarak kullanılmıştır.
Kapadokya, bu ilginç ve gizemli benzersiz coğrafi ve sosyal oluşumları, tarihi ve kültürel mirası ile çok ünlü bir turistik destinasyon olarak bilinmekte, tanınmakta ve hem ülkemizde ve hem de dünyamızda, büyük bir ilgi ve ziyaret merkezi olmaktadır…
Şimdi gelelim, Kapadokya’nın kadim tarihine…
Kapadokya’nın tarihi oldukça zengin ve çeşitli dönemlere yayılan bir geçmişi yansıtmaktadır.
Önce kısaca, tarih öncesi dönemlere bakalım:
Kapadokya bölgesi, tarih öncesi dönemlerde insan yerleşimlerine sahne olmuş, bilinen tespitli, belgeli tarihi, M.Ö. 2000 yılına kadar uzanan Hattiler ve Hititler gibi uygarlıklara kadar gitmektedir.
M.Ö. 6. Yüzyıldan itibaren, Kapadokya, Pers İmparatorluğu’nun adeta bir parçası haline gelmiş, hatta M.Ö. 4. yüzyılın sonlarına doğru ise, Kapadokya, Pers İmparatorluğu’na bağlı bir krallık haline gelmiştir.
Bu dönemde Kapadokya Krallığı, Pers hükümeti altında özerk bir şekilde varlığını sürdürmüştür.
Daha sonra Makedonyalı Büyük İskender, bu bölgedeki Pers İmparatorluğu egemenliğine son vermekle, Helenistik dönemi başlatmıştır.
Tarihsel kronolojik seyrimize devam ettiğimizde, Roma İmparatorluğu’nun, M.Ö. I. yüzyılda Kapadokya’yı ele geçirmiş ve bölgeyi Roma’nın bir eyaletleri haline getirmiştir.
Roma döneminde, Kapadokya önemli bir ticaret yolu üzerinde yer aldığından, çok önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir.
Kapadokya, bu dönemde Roma İmparatorluğu’nun dini ve kültürel bakımdan da etkisi altına girmişlerdir.
Roma döneminde inşa edilen köprüler, su kemerleri, yol ağları, tüneller ve sarnıçlar, halen Kapadokya’da gezilebilmektedir.
Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle, Kapadokya Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) kontrolü altına girmiştir.
Bu dönemde Kapadokya, Hristiyanlığın önemli bir merkezi haline gelmiştir. Kayadan oyulmuş kiliseler ve manastırlar da işte bu dönemde inşa edilmiştir. Bu yapılar, Bizans İmparatorluğu döneminde dini ibadet yerleri olarak kullanılmıştır. Kapadokya’daki bu tarihi kiliseler ve manastırlar, günümüzde genel itibariyle halen ayakta durmaktadır ve ziyarete açık durumdadır.
İşte Kapadokya’daki peri bacaları ve kayadan oyulmuş kiliseleri, Hristiyan inancının yayılmasında ve dini toplantıların düzenlenmesinde kullanılmıştır.
Bu dönemde Kapadokya, Hristiyanların zulme uğradığı dönemlerde, onlara sığınaklar ve ibadet yerleri sağlamıştır.
Kapadokya, Roma İmparatorluğu döneminde dini açıdan önemini sürdürmüş ve çok önemli dini konseylere de ev sahipliği yapmış, kiliseler, manastırlar ve yer altı şehirleri çok yoğun bir şekilde kullanılmıştır.
Kapadokya, Müslüman-Arap egemenliği altına girdiğinde ve Selçuklu döneminde ise, kültürel gelişmelere tanık olmuştur.
Bu dönemde bazalt mağaraları ve kayadan oyulmuş yapılar özellikle Sünni İslam dünyasında önemli bir rol oynamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kapadokya’nın tarih süreci devam etmiş ve bölge, dini ve kültürel mirasını korumuştur.
Günümüzde Kapadokya, tarihi mağara şehirleri, kayadan oyulmuş kiliseleri, nefes kesen manzaraları ve sıcak hava balonları ile dünya çapında ünlü bir turistik destinasyon haline gelmiştir.
Kapadokya’nın bu aktiviteleri ve daha fazlası, bölgenin büyüleyici doğasını, tarihini ve kültürünü keşfetmenizi sağlamaktadır.
Kapadokya’nın tarihi, benzersiz doğal oluşumları ve kültürel mirası ile büyüleyici bir geçmişi yansıtmaktadır. Bölgenin tarihçesi, farklı uygarlıkların izlerini taşıyan ve turistlerin her yıl ziyaret ettiği bir alan olmasını sağlamıştır.