Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Dubrovnik’ten Selam ve Sevgiler…

Adriyatik’in İncisi: Dubrovnik…

Hırvatistan’ın Dubrovnik şehri (eski adıyla Ragusa), Hırvatistan’ın Adriyatik kıyısında, Orta Çağ döneminden kalma ve çok da iyi korunmuş, çok güzel, çok şirin ve çok da renkli, benim de çok sevdiğim, hatta pek çok kez de ziyaret ettiğim ve her seferinde de keyif aldığım, tipik, tarihi bir Orta Çağ kasabasıdır. 

Yine aynı keyifle, zevkle, hayranlıkla ve gıptayla, her yerini tekrar gezdim, son derece güzel korunmuş ve hatta mükemmel restore edilmiş binalarına girdim, meşhur şehir surlarının üzerinde dolaştım ve fotoğraflar, videolar çektim. 

Bu güzel, şirin, tarihi ve adeta biblo gibi şehre, tabii ki yaya olarak, Pile Kapısından giriş yaptık…

Antik şehrin en ünlü ve en önemli caddesi Stradun’dur. 

Bu ünlü ve şık caddenin sonunda, çok büyük bir meydan vardır ve bu meydanda, özgürlüğü ve bir anlamda da şehri simgeleyen, 1418 senesinde dikelen, Fransız Şövalyesi Orlando’ nun bir heykeli bulunmaktadır. Bu heykel, aynı zamanda adaleti ve dürüstlüğü de temsil etmektedir.

Orlando’nun heykeli, sadece bir tarihsel anıt olmanın ötesinde, Dubrovnik halkı için, bağımsızlık, adalet ve kültürel kimliğin de bir sembolü olarak kabul edilmektedir.

300 metre uzunluğunda olan ve Eski Şehir’e doğru uzanan ünlü cilalı parlak kireç taşlarıyla döşeli ünlü, “Stradun Caddesi”, yine çok güzel, çok şık, çok canlı ve çok da renkliydi. 

Loggia Meydanı’nın kuzeyinde, St. Blaise Kilisesinin karşısında, meşhur Sponza Sarayı yer almaktadır. Bu çok güzel, etkileyici ve zarif yapı, 1516-1522 yılları arasında, Gotik ve Rönesans mimarisi tarzlarından esinlenerek, ünlü mimar Paskoje Milicevic’in eseridir. Saray inşa edildiğinde, gümrük binası ve ticaret merkezi olarak işlev görmüştür. Nitekim, Sponza adını da bu sebeple almıştır. “Sponza”, “suyun toplandığı yer” anlamına gelen “Spongia” kelimesinden türemiştir. Günümüzde ise, kültürel etkinlikler, festivaller için kullanılan, bir müze ve arşiv binasıdır.

Yine bu ünlü cadde üzerindeki sokaklardan biri olan, Svet Dominika Sokağında ise, Dominiken Manastırı da bulunmaktadır. Bu manastırda, 15 ve 16. yüzyılda yapılmış, çok güzel ve ünlü tablolar ile Orta çağ dönemine ait, çok kıymetli el yazmaları özel eşya koleksiyonları bulunmaktadır…

 
Önceleri bataklık olan ve önce doldurulan ve sonra da 13. yüzyılda inşa edildiği belirtilen Stradun Caddesi, surlarla çevrili olan şehrin içinden doğu-batı yönünde uzanmakta olup, Vrata od Pila denen batı girişini, doğu ucundaki Vrata od Ploca kapısına bağlamaktadır. 
Caddenin her iki ucunda 15. yüzyıldan kalma Onorfio çeşmeleri ve çan kuleleri bulunmaktadır.
Caddede sıralanan yapıların çoğu, 1667 deki büyük depremden sonra barok mimari tarzında yapıldığından, birbirine benzerlik göstermektedir.  
Sonuç olarak, Stradun, Dubrovnik’in. tarihi ve kültürel zengin mirasının çok önemli bir parçasıdır. Adeta şehrin kadim tarihi geçmişine tanıklık eden, ilginç, önemli ve çarpıcı bir yürüyüş caddesidir…
 
 
Tabii ki, bir de tüm Dubrovnik şehrini çevreleyen kemer surları vardır ki, görülmeden, gezilmeden zinhar olmaz…
Dünya Mirası statüsündedir ve tam anlamıyla görkemli, muhteşem ve çok da güzeldir. 
 
  
 
Bu şehir surlarının uzunluğu 1.940 metredir; yüksekliği ise 25 metreye dek ulaşır.
Dubrovnik şehir surları, kaynaklardan edindiğim bilgilere göre, savunma amaçlı olarak, şehrin ilk yerleşimcileri tarafından, 7. yüzyıldan itibaren inşa edilmeye başlanmış ve zaman içinde güçlendirilmiş ve genişletilmiştir. 
Özellikle, 12 ve 13. yüzyıllarda, şehrin ticari ve stratejik önemi arttıkça, güçlendirme ve genişletme işlemleri daha da hızlandırılmıştır.
Surların bugünkü şeklini alması ise, 15 ve 16. yüzyıllarda gerçekleşmiştir.
İtalyan mimar ve mühendisler, Dubrovnik’e çağrılarak tüm surların ve kulelerinin döneme uygun askeri teknoloji ve stratejilere uygun olarak yapılandırılması sağlanmıştır.
Surlar, hem denizden ve hem de karadan gelebilecek tüm saldırılara karşı, son derece kapsamlı ve güçlü bir savunma sistemi oluşturacak şekilde tasarlanmıştır.
Surlar, birbirine bağlantılı olan kuleler ve kalelerle donatılmıştır. 
Dört adet önemli kalesi vardır.
Güneyde Menza (Mençetiç) ailesinin Minçeta kalesi, kuzey doğuda Revelin kalesi, güney doğuda Aziz İvan kalesi, batıda ise zarif ve yuvarlak olarak kayalar üstüne kurulu  olan Bokar kalesi yer almaktadır.
Kent surlarına temas etmeyen ama kentin tamamını batıdan nöbetçi olarak koruyan en önemli kale ise, Lovrijenac kalesidir.
 
Surlar, yukarıda da söz ettiğimiz üzere, kente girişleri ve çıkışları kontrol eden, 1537 de inşa edilen Pile Kapısı (Vrata od Pila), 14. yüzyılda inşa edilen Ploce Kapısı (Vrata od Ploca), doğudaki liman bölgesindeki  Peskarija Kapısı, şehrin kuzeyindeki Buza Kapısı (Vrata od Buze) ve eski şehir limanının batı ucunda yer alan, Ponta kapısı gibi ana kapılara sahiptir.
Bugün ise, Dubrovnik şehrinin surları, kuleleri ve kaleleri, şehrin en önemli ve en turistik cazibe merkezlerinden biri konumundadır.
Tüm bu  surlar, kuleler ve kaleler, son derece iyi korunmuştur ve son derece de bakımlıdır; her ziyaretimde gıpta ile ve imrenerek  izlemişimdir…
Dubrovnik bölgesinin tarihine kısaca ele alacak olursak; ilk sakinlerinin kayıtlı kaynaklara göre, İliryalılar olduğunu görürüz. 
İliryalılar, MÖ 2. bin yıldan itibaren, batı Balkanlarda yaşamış olan eski bir Hint-Avrupa halkıdır. 
Yaşadıkları bölge, bugünkü, Hırvatistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Karadağ, Slovenya ve Sırbistan’ı kapsamaktadır.
Roma İmparatorluğu ile devamlı olarak savaşmışlar, MÖ 168 de, 3. İlirya Savaşı’nı kaybedince de, Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti olmuş ve sonraları da asimile olarak sosyo-kültürel kimliklerini tamamen yitirmişlerdir.
Daha sonra da bu bölgeye, Germen ve Slav kabilelerin göçleri başlamıştır.
Modern Arnavutların, İliryalıların torunları olduğu yönünde teoriler bulunmaktadır.
Dubrovnik (Regusa) konusuna gelince, geniş, zengin ve kadim bir tarihi geçmişi ve de kültürel mirası vardır. Şöyle ki:
MÖ 2. Yy da Romalılar yukarıda da söz ettiğimiz üzere, bu bölgeye gelmiş ve Cavtat’a (Epidaurus) yerleşmişlerdir.
Sonra da Ragusium’u (Dubrovnik’in ilk adı) kurmuşlardır. 
Daha sonraları ise Avarlara katılan Slavlar, yeni vatan ararken, buraları talan etmişler, yerli halk ise Dubrovnik’in Spilan ve Gradac kalelerine sığınmıştır.
 
 
Ragusium, 12. Yy da Slavcadan gelen Dubrovnik adını almıştır.
14. Yy dan itibaren de bağımsız bir şehir devleti olan Ragusa Cumhuriyeti olarak varlığını sürdürmeye başlamış ve çok önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. 
Dubrovnik’in bizi de ilgilendiren, ilginç ve köklü bir tarihi vardır.
Örneğin, Kentin koruyucu tanrısı kabul edilen ve her yerde heykelleri olan, Sveti Vlaho’nun Sebese şehidi olarak kabul edilmiş olması ve Aziz mertebesinde bulunmasıdır.
Sebese, Anadolu’muzun Sivas şehridir.
Dubrovnik’te kurulu olan şehir-devleti Regusa Cumhuriyeti, I. Murat (Murat Hüdavendigâr; 1326 Bursa – 1389 Kosova) döneminde, 1365 yılında önemli ayrıcalıklar tanınmış, bu devletçik tamamen Osmanlı himayesine alınmış ve yıllık vergiye tâbi tutulmuştur. 
Şehir 1667 de büyük bir deprem geçirmiştir. Kent sakinlerinin yarısı hayatını kaybetmiş, yıkımlar, yangınlar, 20 gün boyunca kenti tarumar etmiştir.
Ünlü Stradun caddesinde yürüyenler hayatını kaybetmiş, Prens ve belediye Meclis üyeleri de Senato binasında ölmüşlerdir. 
 
Büyük soygunlar olmuş, Aziz Blaise (Vlaho) kilisesi büyük hasar görmüştür. 
Dubrovnik dünyanın en iyi 10 Orta Çağ duvarlı şehirleri arasında yer almaktadır. 
Regusa Cumhuriyeti, Napolyon Bonapart dönemindeki savaşlar sırasında 1808 yılında şehre giren Fransız ordusunun şehri tamamen ele geçirmesi sonucu, devlet olarak sona ermiş, ve kent de tamamen Fransa’ya bağlamıştır.
Akabinde de, Napolyon’un yenilmesinden ve düşüşünden sonra, Dubrovnik, 1815 yılında düzenlenen Viyana Kongresi kararları bağlamında, Avusturya İmparatorluğu’nun kontrolüne ve yönetimine geçmiştir…
Böylece şehir devleti olan Ragusa Cumhuriyeti üzerindeki 443 yıllık Osmanlı egemenliği de sona erdirilmiştir.
Şehir 1667 de büyük bir deprem geçirmiştir. Kent sakinlerinin yarısı hayatını kaybetmiş, yıkımlar, yangınlar, 20 gün boyunca kenti tarumar etmiştir.
Ünlü Stradun caddesinde yürüyenler hayatını kaybetmiş, Prens ve belediye Meclis üyeleri de Senato binasında ölmüşlerdir. 
Büyük soygunlar olmuş, Aziz Blaise (Vlaho) kilisesi büyük hasar görmüştür. 
 
 
Dubrovnik dünyanın en iyi 10 Orta Çağ duvarlı şehirleri arasında yer almaktadır. 
Bu tarihi şehir,  1971 yılında savaştan korunmak için askerden arındırılmış bölge ilan edilmiş ve 1991 yılında Yugoslavya’nın dağılmasıyla Yugoslav silahlı kuvvetleri, Sırp ve Karadağ güçleri tarafından kuşatılmış ve ağır bombardımana tutularak çok büyük hasar almıştır.
Bugün Dubrovnik hem o büyük büyük depremden ve de 1991-92 deki ağır savaş tahribatından sonra, UNESCO ve uluslararası toplulukların destekleri ve yardımlarıyla, hızla yeniden inşa edilmiş, hatta adeta yeniden doğmuştur.
Günümüzde, Dubrovnik, Hırvatistan’ın en revaçta, en popüler turistik destinasyonlarından biridir. “Adriyatik’in İncisi” olarak nitelenir ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır.
Ünlü “Game of Thrones” dizisinin çekim yerlerinden biri olarak da ün kazanmıştır. 
Hiç şüphe yoktur ki, Dubrovnik, tarihi ve kültürel mirasını koruyarak, modern ve çekici bir turizm merkezi olarak varlığını haklı olarak sürdürmektedir ve bu statüsüyle de, Hırvatistan’ın kültürel ve ekonomik yaşamında, çok önemli bir yer tutmaktadır.
Sağlıcakla, sevgiyle, güzelliklerle kalın…
Yalçın Alganer
 
 
 

Yorum Yazın

Best Choice for Creatives
This Pop-up Is Included in the Theme