Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

ANTİK KENT LAODİKEİA

 

Laodikeia Antik Kenti

Mermer Kentler olarak tabir edilen, Denizli, Pamukkale, Laodikeia, Hierapolis, Afrodisias, Buldan, Tripolis bölgelerini, çok uzun zamandır gezip, görmek ve fotoğraflamak istiyordum. Nihayet sonunda bu amacıma ulaştım ve beklediğimin de ötesinde bir kültür zenginliği ve hazinesi ve de dünya mirası ile karşılaştım.

Bu sohbet yazımızda, söz konusu bölge içinde yer alan antik kent, “Laodikeia” yı ele alacağız.

İlgili gezgin dostlarımız ve bilgili ve ehil arkeolog Nezih Başgelen üstadımız ve dostumuzun danışmanlığında, turu organize eden turizm şirketi sahibi Işık ve Mehmet Selik dostlarımızın organizasyonu ve katılımlarıyla, bu kültür gezimizi ifa etmek üzere, sabah erkenden kalktık ve 06;25 de, İstanbul Sabiha Gökçen havalimanından Denizli’ye doğru uçtuk ve 1 saat sonra da, yani 07:30 da, Denizli’ye iniverdik.

Denizli’nin çok güzel ve sempatik, yeni bir havalimanı var. Özel otobüsümüz bizleri bekliyordu, hemen hareket ile çay ve kahve molalarımızı yapacağımız kır kahvesine geldik; yöre halkının sıcak ve yakın ilgisine mazhar olduk ve çok mutlu bir şekilde, taze fırından çıkmış sıcak simitlerimizi, yöre çöreklerini afiyetle yedik, çaylarımızı ve kahvelerimizi de içtik, geziye hazır hale geldik. Sabah mahmurluğu ve yorgunluğumuzu da üzerimizden attıktan sonra, önce otelimize uğradık.

Richmond Pamukkale Thermal Hotel, 5 yıldızlı, 315 odalı, termal kapalı ve açık havuzları ile beraber, her türlü konforu ve lüksü olan, çok yeni ve güzel, kaliteli bir oteldi. Gerçi otelde fazla vakit geçiremedik, zira pek boş zamanımız olamadı.

Biz hemen eşyalarımızı bırakıp, biraz toparlanıp, antik gezi kıyafetlerine ve havasına girip, heyecanla beklediğimiz Laodikeia Antik Kentine doğru otobüsümüzle yola koyulduk.

Doğrusunu söylemek gerekirse, bölgedeki Afrodisias ve Hierapolis antik kentlerininin ününü duymuş, fotoğraflarını, yazılarını incelemiştim; ama Laodikeia yı hiç duymamıştım…

Laodikeia’nın tarihsel ve kronolojik ayrıntılarına girmeden önce, öğle yemeğini yediğimiz lokantadan da söz etmek isterim. Şöyle ki:

Lokanta gerçekten de bir efsaneydi. İlginç olan tarafı, bu lokantada sadece meşhur Denizli Kuyu Kebabı yenebiliyor ve çatal bıçak servis edilmiyor, münhasıran elle yeniyor… Denizli’nin özel süt kuzularından yapılan bu kebap,  tandır kuyu ocaklarında, 6-8 saat arasında pişirilip, olgunlaştırılarak yemeye hazır hale getiriliyor.

Bu kebabın yanında da, biber turşusu ve bol soğanlı domates salatası garnitür olarak yeniyor ve ayran içiliyor. Kebapçı Dursun Usta’nın Yeri, hep dolu olduğundan, sadece önceden randevulu olarak gidilebiliyor…

Güzel, sempatik binası ve bakımlı, rengarenk ve mis kokulu bahçesi, sempatik sahibi ve çalışan personeliyle, Babadağı manzaralı Anatolia Restaurant da bizlere, yörenin özel, ilginç ve leziz ev yemeklerinden örnekler sundu…

Evet şimdi biz tekrar Laodikeia antik kentimiz dönelim ve dolaşmaya başlayalım…
Laodikeia, Denizli ilimizin yaklaşık 6-7 km kuzeyinde, Pamukkale ve Merkezefendi ilçelerinde, Eskihisar, Goncalı ve Bozburun mahalleleri -ki bunlar çok eski yerleşim birimleridir- sınırları içinde yer almaktadır. Biraz daha antik jargona uygun ifade etmek istersek, Laodikeia Antik Kenti, kuzeydoğusunda Lykos (Çürüksu), güneydoğusunda Kadmos (Gökpınar) ve kuzeybatısında Asopos (Gümüşçay-Goncalı akarsuyu) olmak üzere, üç tarafı da güzel, şirin ve doğa harikası akarsularla çevrili yüksek bir plato üzerine kurulmuş Helenistik Dönem Batı Frigya kentidir. Bu muhteşem antik kent, MÖ 3. yy’ da, Seleukos Kralı II. Antokhos tarafından eşi Kraliçe Laodike adına kurulmuştur. MÖ 130 yılında ise Roma İmparatorluğu bölgenin tamamını egemenliği altına almış ve kendisine bağlamıştır.

MÖ 27 den itibaren bölgede çok büyük çapta olmak üzere muhtelif depremler kaydedilmiş, hatta bunlardan 8 tanesinde kent tamamen hasar görmüş ve fakat her seferinde ısrarla ve mükemmel bir mimariyle özenle ve aynı görkemde tekrar inşa edilmiş, onarılmış ve renkli, üst seviyeli sosyal yaşama da aynen devam edilmiştir.

Örneğin dönem imparatorları Augustus (MÖ 27-MS 14), Claudius (MS 41-54), Nero (MS 54- 68), Antonius Pius (MS 138-161), Diocletianus (MS 284-305), Valens (MS 364-378) dönemlerinde ve özellikle de MS 494 yılındaki büyük depremlerde, kent ciddi biçimde tarumar olmuş, hatta bazılarında tümüyle yıkılmış ve bir daha da toparlanamamıştır.

İmparator Focas Dönemine gelindiğinde ise (MS 602-610), yaşanan olağanüstü büyük deprem felaketi sonrası, kent gene tümüyle yıkılmış ve artık daha fazla dayanamamışlar; kent terk edilmiş, bu sefer kent, Salbakos (şimdiki Babadağ) un kuzeye bakan eteklerine, yani şimdiki Denizli – Kaleiçi ve Hisarköy bölgelerine taşınmıştır.

Laodikeia en parlak dönemlerini MS 1-6. Yy da yaşamıştır. Kent yerleşimi ve coğrafi konumu itibariyle tam bir ticaret merkezi durumunda olup, en önemli gelir kaynakları da, tekstil, mermer, hububat, canlı hayvan ticaretleri olmuştur.

Bölge 13. Yy başlarında (1206) tamamen Türklerin eline geçmiş, ismi de Lâdik olmuştur.

Antik Kent’in yukarıda sizlere aktarmaya çalıştığım özelliklerini ve ihtişamını algılayabilmek ve hatta belki hissedebilmek için, mutlaka uzman ve bilgili bir rehber eşliğinde, ciddi bir zaman ayırarak, tüm bölgelerini sindire, sindire ve adeta o dönemlerde onlarla beraber yaşar gibi gezmek gerektiğini ve bu gezintiden inanılmayacak şekilde keyif alınacağını açık ve seçik ifade ve beyan etmek isterim.

Bu kültür gezisindeki birinci büyük şansımız, turumuzun, değerli arkeolog dostumuz Nezih Başgelen hocamızın danışmanlığında yürütülüyor olmasıydı. Bölgenin tüm tarihsel geçmişini, en önemli bilgileri, en hayati unsurların ve kısımlarının altını çizerek ve bizzat yerinde göstererek, hem tarihsel ve hem de görsel olarak ve de gayet anlaşılır bir uslup ile bizlere aktarmasıydı. Üstadımız 40 küsur senelik birikimiyle hem çok özel bilgiler vermekte ve hem de meşgaleleri dolayısıyla ulaşılması çok zor olan, alanda bizzat faaliyette bulunan uzman kişilerle bizleri bir araya getirdi. Laodikeia’da da bu şansı üstelik en üst seviyede elde ettik.

İkinci büyük şansımız ise, Laodikeia Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Celal Şimşek hocamızı tanımak ve onunla beraber bütün antik kenti tam hakkını vererek, öğrenerek, anlayıp, algılayıp, hissederek ve hayran olarak gezebilmek oldu. Bizler de sonuna kadar tüm bilgileri adeta hafızalarımızdan çıkmamak üzere, birikim ve bilgi dağarcığımıza nakşettik.

İşte o anda, bir kere daha, bu yerine konamayacak kültür hazinelerinin, bu kültür miraslarının sadece ülkemize değil, tüm dünyaya tanıtılması ve bunun mutlaka yapılması, ama bu hazinelerin de önce devletimizin, bakanlığımızın himayesinde, ama belki daha da önemlisi, yöre halkımızın da ilgisi ve hassasiyetiyle ve de gezmeye, görmeye gelen ziyaretçilerce, mutlaka korunması gerektiğini şiddetle düşündüm.

Evet antik kentlerimizin, kültür miraslarımızın ortaya çıkartılmasında, özellikle de müzecilikte, çok büyük ilerlemeler kaydettik; müzelerimiz, ören yerlerimiz çok daha modern, çağdaş ve bilinçli, hatta bilimsel şekilde geliştirildi. Ama ne yazıktır ki, halkımızın henüz yeterli ve gerekli bilinçte olmadığını, özellikle son dönemlerde çok sık yaptığımız kültür gezilerimizde bizzat ve üzülerek gözledim. Ümidimi yitirmiş değilim, mutlaka bu konuda da bir gün aydınlanma olacaktır; fakat korkarım ki yapılmış olan tahribat da, maddi ve manevi sosyal maliyet de çok yüksek olacaktır. Devletimize, Kültür bakanlığımızın tüm kurumlarına çok görev düşüyor ama, en önemli görev ve sorumluluk ise, daha önce de belirttiğim üzere halkımıza düşmektedir.

Bu muhteşem antik kent gezimizin, ana bölgelerini ve yapılarını, ismen de olsa sizlere tanıtmak isterim.

Kent hippodamik (ızgara planlı) planlı olarak düzenlenmiş ve yaklaşık 5 km2 ilk bir alana yayılmıştır. Doğu Nekropolünün (mezarlığının) hemen ilerisindeki doğu Suriye Kapısı’ndan girdiğinizde, karşınıza Doğu Hamamı çıkar. Doğu Bizans Kapısı ve kuleleri ise Suriye Caddesi üzerinde olup, yanında önemli bir yapı olan Doğu Bizans Nymphaeumu (Anıtsal Çeşme) yer alır. Suriye Caddesi tam 900 metre uzunluğundadır. İki yanında su kanalları, mermer sütunlar ve sütunların hemen arkasında da dükkan sıraları, tapınaklar, çeşmeler ve agoralar yer alır. Kuzeyinde Septimus Severus Nymphaeumu (Anıtsal Çeşme – 41,60 mx14.30 m) çok görkemli bir yapıdır; çok güzel bir şekilde çıkartılmış ve son derece başarılı bir şekilde restore edilmiştir. A Tapınağı (54 sütunlu- 58 x 43 metre), Suriye Caddesinin kuzey tarafındadır ve çok gösterişlidir.

Merkezi Agora (112 x 60 metre), Merkezi Hamam (90 x 58 metre), Propylonlar (Anıtsal geçişler), 8.000 kişilik oturma kapasiteli Batı Tiyatrosu, Kuzey Kutsal Agora (265 x 128 metre), Kuzey Kilisesi, 12.000 kişilik oturma kapasiteli Kuzey Tiyatrosu (dikkatinizi çekmek isterim, yapım tarihi MS 2. yy) , Efes Kapısı, Batı Hamamı (70 x 36 metre), 600 kişilik Meclis Binası (Bouleuterion), Güney Agorası (135 x 90 metre), Güney Hamam- Gymnasium Kompleksi (133 x 75 metre), Su Dağıtım Terminalleri, Macellum, Prytaneium diye adlandırılan muhtelif Yuvarlak Yapılar, konularına göre ayrılmış çeşitli atölyeler (boya, resim, heykel, vb.), Rotonda – Oktogonal Planlı Kilise, Anadolu’nun en büyük antik Stadyumu (25.000 kişilik oturma kapasitesine sahip – 285 x 70 metre), Anadolu’daki ilk 7 kiliseden bir olan Laodikeia Kilisesi (2010 yılı kazılarında bulundu- mozaikler, freskler çok güzel ve başarılı çıkartılmış, mükemmel bir restorasyon yapılmış), Stadyum Caddesi, Su Depoları, Apsisli Çeşme, Latrina (Tuvalet) (80 kişilik), Traian Nymphaeumu ve Meydanı, Atriumlu Yönetici Binası ve Merkezi Kilise (17 x 20 metre) ve daha pek çokları…

Hele Celal hocamızın son sürprizi olan ve karşıdan bakıldığında görülmeyen cam tabanlı seyir terasına çıktığınızda, ne denli önemli ve görkemli bir uygarlık kalıntısı bir antik kent içinde bulunduğunuzu daha da iyi anlıyorsunuz.

Güzel, keyifli ve ciddi bir şekilde gezip, temaşa eylediğimiz Laodikeia seferimizi sonunda tamamladık ve çok olumlu izlenimlerle, bilgilerle donatılmış olarak ve de son derece etkilenmiş bir şekilde, diğer ziyaret edeceğimiz antik kentler, Afrodisisas ve Hierapolis’e doğru gezimize devam ettik…

Laodikeia çok eminim ki zaman geçtikçe, tanındıkça ve tanıtıldıkça isminden çok söz ettirecektir. Son derece özenli ve bilinçli, titiz şekilde, en ehil uzmanlarca yürütülen arkeolojik kazılar, hızla ve özveriyle devam ediyor, çok önemli ve değerli bir dünya mirası işi yapıldığının, önemli, kalıcı ve tarihi değerlerin, eserlerin ve sosyal yaşam tarzlarının, uygarlıkların ortaya çıkartıldığının ve gelecek kuşaklara çok önemli tarihsel bir kazanım ve kültür mirası sağlatacaklarının tam anlamıyla farkında tüm çalışan ekipler ve kişiler.

Bizlere de düşen görev, ülkemizin bu hazinelerini, bu kültür miraslarını önce gidip görmek, tarihini, ayrıntılarını öğrenmek, etrafımıza, eşlerimize, dostlarımıza anlatmak, tanıtmak ve en önemlisi tüm bu değerlerimizi korumak ve korumamız gerektiğini bıkmadan, usanmadan aktarmak, anlatmak…

Gidip gezdiğinizde, gördüğünüzde, siz de lütfen dostlarınızla paylaşın.

Sağlıklı, keyifli, mutlu geziler dilerim…

Yorum Yazın

Best Choice for Creatives
This Pop-up Is Included in the Theme