Samos (Sisam) Adası Gezisi İntibalarım
Adanın Tarihçesi, Sosyo-Kültürel Yapısı, Gezilecek Yerleri, Değerlendirmelerim, Yorumlarım ve Görseller…
Biz “Sisam” deriz, Yunanlar “Samos” der…
Uluslararası literatürde Samos olarak yer aldığından, biz de yazımızda Samos olarak ifade edeceğiz.
Samos adası, Doğu Ege Denizinde, Batı Türkiye (Anadolu) kıyılarına sadece 1 mil mesafede bulunan, aralarında “Mycale Boğazı”, (bizler ise,“Dilek Boğazı” deriz) olan, yaklaşık 477.000 km2 lik bir Yunan adasıdır.
Bu adaya ilk kez 2019 senesinin Mayıs ayında gitmiştik; şimdilerde Yunan Adaları pek revaçta olduğu için, intibalarımızı ve adanın önemli bulduğumuz bazı ayrıntılarını özetle aktarmaya çalışacağız.
Bir gün öncesinden Kuşadası’na gelmiştik ve geceyi de orada geçirip, ertesi sabah 8:00 de, feribotla Samos Adası’na doğru yola çıkıp; yaklaşık bir saat sonra da adaya varmıştık.
“Doryssa Seaside Resort” adlı, deniz kıyısında plajı da güzel, temiz, bir otelde kalmıştık.
Otele yerleştikten sonra, hemen Samos turumuza başladık…
Sisam’ın en popüler yeri olan “Pythagorion” (Pythagoreio) köyünde dolaştık, çam ve kekik balı aldık, Posedion Restaurant’da (Niko’nun yeri) leziz bir yemek yedik.
Bu köy, ünlü filozof Pisagor’un (Pythagoras) (MÖ 580-MÖ 496), masalcı Ezop’un (Aisopos) (MÖ 620-MÖ 564) doğup yaşadığı köydür.
Tarihçi Heredot (Heredotos) (MÖ 484-MÖ 425) her ne kadar Halikarnassos’da (Bodrum) doğmuş ise de, yaşamının bir bölümünü burada geçirmiştir.
Filozof ve metafizikçi Melissus (MÖ 490-MÖ 430), Antik Yunan filozofu Epikür (Epikuros) (MÖ 341-MÖ 270) ve astronom Aristarkus (Aristarchus) (MÖ 310-MÖ 230) da Samos’ludur.
Pisagor Arkeoloji Müzesi ve de görkemli Pisagor heykeli, Samos Antik Kenti, 1036 metrelik Eupalinos Tüneli (MÖ 6 yy) ve Yunan mitolojisine göre bu adada doğduğuna inanılan Tanrıça Hera’ya adanmış büyük tapınak Heraion ve 120 metre yükseklikte yer alan Panagia Spiliani Manastırı da bu bölgededir ve gezilip, görülmesi gereken mekanlardandır…
Bu bölgeyi köşe bucak gezdikten sonra, Doğu Samos Belediyesi idari birimi ve başşehir olan Vathi (Vathy) (Samos da deniyor)’ ye geçtik, şehir gezildi, doğrusu şehrin herhangi bir özelliği yoktu, etrafta epeyce yoğun gruplar halinde çoğunluğu Afrikalı mülteciler gördük, yerel giysileri içinde yollarda el işi hediyelik eşyalar satmaya çalışıyorlardı.
Vathy’den sonra da adanın kanımızca en güzel yerlerinden biri olan Kokkari köyüne geldik.
Pitoresk güzellikleriyle, plajlarıyla, lokantalarıyla, dar sokaklarıyla ve de adanın en büyük kiliselerinden olan Agios Nikolaos kilisesiyle, ilginç ve keyifli bir mekandı.
Kokkari ziyaretimizi, Meltemi Restaurant’da ifa ettiğimiz mükellef bir yemek ile tamama erdirdik…
Adanın önemli ve güzel koylarını ve plajlarını, genel bir bilgi olması bağlamında belirtmek isterim.
Tsamadou, Asprochorti, Posidonia ve Agios İoannis koyları ve Limonakia, Psili, Ireo ve Patomi plajları (beach), adanın en meşhur ve revaçta, kanımızca denize girmek için en elverişli yerlerdir.
Ertesi gün, Kumardai ve Papondas köylerini gezdik, oradan da Mitillini dedikleri Pirgos köyüne geldik.
Karlovasi köyünde Arnavut Romeo’nun lokantasında çok güzel bir yemek yedik, akabinde de meşhur “Samos Wine Museum” a geçtik, müzenin mahzenlerini, üretim yerlerini gezdik ve birbirinden leziz epeyce de bol tadımlar yaptık.
Samos adası tarih boyunca üzüm bağları ve şaraplarıyla ünlü olmuştur.
Biraz bu konuda bilgi vermek isterim, şöyle ki:
Adada özellikle “Muscat a Petits Grains” (Küçük Taneli Muscat yani bizim Misket üzümü) (Muscat de Samos),
en ünlü ve yaygın olan beyaz üzüm çeşidi olup, aynı zamanda pembe türü de vardır.
Bu üzüm, özellikle tatlı şarap ve aromatik beyaz şarap yapımında kullanılmaktadır.
Ayrıca,”Muscat of Alexandria” üzümü de dömisek ve nektar şarapları (tatlı meyve şarabı ve likörleri) üretiminde kullanılır.
Bu üzüm türü, dünyanın en eski ve en tanınmış üzüm türlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
“Fokiano” ise adaya özgü bir kırmızı üzüm çeşidi olup, bu üzümden üretilen şaraplar hafif içimli olup, hem kırmızı ve hem de roze şarap yapımında kullanılmaktadır.
“Samos Vin Doux”, Muscat Blanc a Petits Grains üzümünden yapılan ve Samos’un en ünlü, 15-16 alkol oranına sahip, dömisek beyaz şarap türüdür.
“Samos Nectar” ise, yine aynı üzümden üretilen, adanın en prestijli ve nadir bulunan özel bir tatlı beyaz şarap türüdür.
“Samos Anthemis” de, 5 yıl meşe fıçılarda eskitilmiş bir beyaz tatlı şaraptır.
“Samos Grand Cru” ise, Samos’un en kaliteli ve en seçkin tatlı şarabı olup, yüksek kaliteli Muscat (Misket) üzümlerinden üretilir ve 15-16 alkol oranındadır; son derece özel ve güzel, dengeli bir tadı vardır.
Evet işte böylesine değişik şarap türlerinden, üstelik de bolca miktarda yaptığımız tadımlar sonrasında, serler biraz da hoş olarak, bir çömlek üretim merkezini ve dükkanını ziyaret ettik, değişik çömlekler satın aldık.
Konu çömlekten açıldığı için, çok özel bir çömlek kaptan, son derece ilginç bir kupadan söz etmek istiyorum. Şöyle ki:
“Pythagora’s Cup (Pisagor’un Adalet Kupası) (Dikea Koupa) (Fair Drinking Cup)” denen ve Samos’ta pek meşhur olan, özel bir tasarıma sahip olan ve de Pisagor’a atfedilen, çok ilginç bir içme kupasını, çömlekçilerde gördük ve özelliği hakkında bilgiler edindik, sunum ve gösterilerini müteakip de tabii ki satın aldık…
Bu kupanın özelliği, kullanıcıları ölçülü olma konusunda adeta uyaran ve aşırıya kaçtıklarında onlara elindekini de kaybettiren bir kap, yani bir anlamda uyarıcı bir sembol olmasıdır…
Kupanın içinde, ortasından yukarıya doğru yükselen bir boru ve kupanın dibinde de küçük bir delik vardır.
Kupayı, uygun ve olması gereken düzeye kadar doldurduğunuzda bir sorun oluşmamaktadır. Fakat, borunun tepesindeki düzeyi, yani kapasitesini (haddini) aşacak şekilde kupayı aşırı doldurursanız, (yani kantarın topuzunu kaçırırsanız gibi…) sıvının tamamı, sifon etkisiyle dışarı akmakta ve tüm içindeki sıvı da yok olmaktadır…
Bu tasarım, sembolik anlamıyla, kullanıcılara ölçülü olmayı öğreten bir ders niteliğindedir.
Kupanın normal taşıma kapasitesinin üzerine çıkıldığında, tüm sıvı kaybedilmektedir.
Pisagor’un bu tasarımı, adalet ve ölçülülük fikrini sembolize etmekte olup, şayet kişi açgözlülük veya aşırıya kaçma eğilimindeyse, elindeki her şeyi kaybedebileceğini sembolize etmektedir.
Bu ziyaretler sonrasında, Tsamadou (Tsabou) koyuna ve Limnionas (Limonakia) plajına gittik.
Akşam Pythagoreio da müzikli bir tavernada yedik, içtik, eğlendik…
Ertesi gün paleontolojik çağdan kalma eserlerin sergilendiği “Samos Fossil Museum” (Kemik Müzesi) ni gezdik.
Müze, Samos adasında yerküre tarihinin son 66 milyon yılını içeren jeolojik zaman olan, “Senozeyik Zaman (Senozik Eon)” denilen döneminin bir parçası olan Neojen Dönemini içine alan, Miyosen Dönemine (Miyosen Dönemi, yaklaşık 23 milyon yıl önce başlayan ve 5,3 milyon yıl önce sona eren bir zaman dilimini kapsamaktadır. Bu dönemde önemli iklim değişiklikleri, kara kütlelerinin yer değiştirmesi vb gibi önemli evrimsel ve ekolojik olaylar gerçekleşmiştir…) ait fosilleri de sergilemektedir.
Bilimsel araştırmalar ve paleontolojik kazılar konusunda önemli bilgi ve bulgular içermekte olması da müzeyi ilginç ve önemli yapmaktadır.
Zira fosiller ve kayıtları, paleontoloji çağındaki değişimlerin izlenmesi ve anlaşılması için çok önemli bir yere ve değere sahipmiş…
“Samos Arkeoloji Müzesi” de, geniş koleksiyonuyla kanımızca adanın zengin arkeoloji mirasını sergileyen önemli bir müzesidir.
“Pythagorion Arkeoloji Müzesi” ne de gittik; bu müzede de, adanın tarihinin çeşitli dönemlerine ait antik heykeller, mezar stelleri, kabartmalar, seramikler, amforalar, sikkeler, antik yazıtlar, ev eşyaları ve silahlar bulunmaktadır.
Müze gezileri sonrası, günü denize girerek ve akşam da müzikli bir tavernada keyifli bir yemek yiyerek tamamladık ve otelimize döndük.
Ertesi sabah erkenden denize girdik, akabinde yemek yedik, sonra dolaşmaya ve alışverişe çıktık, meşhur ve leziz Samos dondurmalarımızı yedik, sonra da nihai alışverişlerimizi yaptık, Ouzo’lar, tatlı şaraplar, tespihler, biblolar falan aldık, hanımlar ise, adada pek revaçta ve popüler olan, eşek sütü, eşek sütü kremleri, eşek sütü sabunları falan aldılar ve daha sonra da zamanı geldiğinde feribota bindik ve Kuşadası’na, memlekete döndük…
Samos, biz ziyaret etiğimizde tipik küçük, şirin, temiz, sakin bir Ege Yunan Adası idi…
Ama korkarım dünyamızda her şey hızla değişiyor; bu değişiklikler de genelde olumlu yönde seyredemiyor…
Şimdi de son olarak, bu ilginç ve antik adanın kronolojik tarihçesinden kısaca da olsa söz etmek isterim.
Adanın tarihi yukarıda da belirttiğimiz gibi, antik çağlara dek uzanmaktadır.
MÖ 7. Yy da önemli bir ticaret merkezi olmuştur ve filozof Pythagoras’ın da memleketi olarak ün yapmıştır.
Ada tarih boyunca muhtelif uygarlıkların işgaline uğramış, çeşitli ülkelerin de idaresine girmiştir.
Örneğin Antik dönemde önce Persler gelmiş adayı işgal etmiş, daha sonra Atina, Sparta ve Roma İmparatorluğu’nun işgaline uğramıştır.
Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) işgali döneminde Hristiyanlık etkisiyle adada pek çok manastır ve kilise yapılmıştır.
XIV. yy da bu kez Cenevizliler adayı işgal etmiş ve daha sonra da 1475 de ada Osmanlı İmparatorluğu idaresine geçmiş, Adanın ismi de “Sisam” olmuştur.
Ada işgal edilmemiş, adaya yarı özerk bir statü verilmiştir.
1832 de Londra Protokolü ile Sisam yine Osmanlı egemenliğinde kalmış fakat ada bu sefer tam otonom bir yönetim statüsüne geçirilmiştir.
Nitekim 1834 de Ada’ya bir Prens atanarak özerk “Samos Prensliği” tesis edilmiştir.
İlk Prens ise 1834 de İonnis Koletis olmuş ve Yunan Kralı I. Otto tarafından atanmıştır.
Ada, Birinci Balkan Savaşı’nın 1912 de patlak vermesinden ve Osmanlı’nın zayıf düşmesinden istifade eden Yunanistan’ın, Mart 1913 de adaya donanmasını çıkartarak işgal etmesi ve hemen akabinde de Yunanistan Krallığı ile birleştirilmesiyle, Osmanlı’ nın elinden çıkmıştır…
1911-1912 yılları arasında, Osmanlı İmparatorluğu ve İtalya Krallığı arasındaki İtalya Savaşları (Trablusgarp Savaşları), malum olduğu üzere, İtalya’nın Osmanlının zayıflamasından istifade ederek, bu durumu bir fırsat olarak görerek, Kuzey Afrika’da Osmanlı yönetimi altında bulunan Trablusgarp (bugünkü Libya’nın başkenti Trablus) ve Bingazi’yi ele geçirip sömürgesi yapmaya kalkışması üzerine patlak vermiş ve sonunda da amaçlarına aynen planladıkları gibi ulaşmışlardır.
Her zaman olduğu gibi, büyük devletler de bu duruma ses çıkartmamış, hatta İtalya’yı desteklemişler, İtalya da bu durumdan yararlanarak hemen harekete geçmiştir.
Savaş, Osmanlı için tam bir mağlubiyet ve felaketle sonuçlanmış, 18 Ekim 1912 de imzalanan Uşi (Ouchi) Antlaşmasıyla da, bu kez de Trablusgarp ve Bingazi elden çıkmış, üstelik bununla da yetinilmemiş, Rodos ve 12 Adalar (Dodecanese) (Dodecanisos) İtalya’ya terk edilmiştir…
Söz konusu 12 Adalar (Dodecanisos) grubunda, aslında sadece 12 ada yoktur, irili ufaklı 150 civarında ada ve adacık bulunmaktadır. Bunların 26 tanesinde yerleşim vardır.
12 Adalar adı, Osmanlı zamanında adaların sayısından çok, onların özel idari statülerini ifade eden bir terim olarak kullanılmış ve sonra da yerleşmiştir ve öyle de kalmıştır…
Yerleşim olan adaların başında şu adalar bulunmaktadır:
Rodos, Kos (İstanköy), Kalymnos (Kilimli), Leros, Patmos, Karpathos (Kerpe), Kasos, Astipalea, Nisiros (İncirli), Tilos, Symi (Sömbeki), Chalki (Halki), Lipsi, Meis (Kastellorizo), Agathonisi, Telendos, Pserimos, Arki, Kinaros, Giali, Saria…
Görüleceği üzere, Samos (Sisam) bu 12 Adalar Grubuna dahil olmayıp, Kuzey ve Doğu Ege Adaları Grubu bünyesinde yer almaktadır.
Samos adası diğer adalar gibi önce İtalya’ya geçmemiş, doğrudan Yunanistan’a verilmiştir.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, daha önce Osmanlı İmparatorluğuna ait olan 12 Adalar Grubu, İtalya’ya verilmişti, fakat II. Dünya Savaşından sonra ise, tüm bu adalar, mağlup olan İtalya’dan alınarak, Yunanistan’a verilmiş; böylece bugün olduğu gibi Samos 1913 den beri Yunanistan’ın bir parçası olmuştur…
Hemen belirtmek isteriz ki, Trablusgarp Savaşı, Osmanlı’nın yıkılışının da başlangıcı olarak görülebilir.
Zaten hemen arkasından da, malum güçler ve oyunlar, planlar yine devreye girmiş ve 1912-1913 Balkan Savaşları patlak vermiştir.
Savaşların sonunda, önce 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması ile Osmanlı, Balkanlardaki topraklarının çok büyük bir kısmını, tüm Makedonya’yı ve Trakya’nın bir kısmını kaybetmiş; daha sonra da 1913 İkinci Balkan Savaşı sonunda 10 Ağustos 1913 de yapılan Bükreş Antlaşmasıyla, Osmanlı, Doğu Trakya’yı geri almıştır.
Balkan savaşları sonunda, Balkanlardaki siyasi harita son derece dramatik bir şekilde değişmiştir, Osmanlı İmparatorluğu iyice zayıf düşmüştür ve çöküş süreci hızlanmıştır, Osmanlı Balkanlarda çok büyük toprak kaybına uğramış, Avrupa’daki varlığı ve prestiji çok büyük ölçüde tükenmiştir, büyük güçler arasındaki denge bozulmuştur, bu durumlar da, I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesine zemin hazırlamıştır…
Birinci Dünya Savaşı sırasında Samos, 1941 de İtalyanlarca işgal edilmiş, 1943 de ise İtalya’nın teslim olmasıyla ada kısa bir müddet İngiliz’lerin yönetimine geçmiş, ama hemen akabinde Ada bu sefer de Alman işgaline uğramıştır.
1944 de Almanlar da geri çekilmek zorunda kalmışlar ve böylece adanın işgali 1944 Ekim ayında son bulmuştur.
Gelelim günümüze…
Samos, Türkiye’ye çok yakın olduğu için Türk turistlerin çok rağbet ettiği, popüler bir mekandır.
Kuşadası’ndan ve Seferihisar’dan feribot seferleriyle, özellikle de Yunanistan’ın 1 Nisan 2024 de 10 ada için devreye soktuğu ve 7 gün için geçerli olan ve de yıl boyunca devam edecek olan, “Kapıda Ekspres Vize” uygulaması sonrası Samos’a ve diğer 9 adaya giden Türk Turist sayısında büyük artışlar olmuştur.
Bu özel vizenin geçerli olduğu 10 ada şunlardır:
Samos (Sisam), Midilli (Lesbos), Patmos, Sakız (Chios), Kalimnos, Leros, Kos (İstanköy), Symi (Sömbeki), Rodos, Meis (Kastellorizo)…
Yunan resmi makamlarının istatistiki verilerine göre, önceki yıllarda bir yıl boyunca dünyanın her yerinden toplam olarak yaklaşık 150.000 turist adaya giriş yaparken, bu sene Kapıda Vize uygulamasının 1 Nisan 2024 de başlamasını müteakiben, sadece Türkiye’den, Nisan-Haziran aylarında, adaya tam 28.336 Türk turist giriş yapmıştır.
Tarihi zirve ise Haziran ayında yakalanmış, Haziran ayında sadece Türkiye’den, 12.461 Türk turist giriş yapmıştır.
Bu sayının daha sonraki aylarda çok daha fazlalaşacağı öngörülmektedir.
Bu durum, yani Kapıda Vize uygulaması ile hem Samos’a ve tabii ki hem de diğer 9 adaya Türk turistlerin yoğun bir şekilde rağbet etmeleri, Samos’un ve diğer 9 adanın ve de Yunanistan’ın genel ekonomisine önemli katkılar sağlamış olmasının yanında, söz konusu adaların turist sezonlarının da uzamasına vesile ve yardımcı olmuştur.
Dileriz, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün o müthiş ve dahiyane vizyonuyla dünyaya lanse ettiği ve bir anlamda da evrensel huzur ve birlikte barış içinde yaşayabilmek için söylediği ve tüm dünyaya önerdiği, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” özlü sözü dikkate alınır, algılanır, uygulanır ve insanlar da serbestçe, özgürce, güven içinde ülkeler arasında ziyaretler, gezmeler ve ilişkilerde bulunabilir ve böylece de dünyamız daha yaşanılabilir hale gelebilir.
Dileriz öyle de olur…
Yalçın Alganer
2 Comments
Bora AKAD
Can dostum, bu muhteşem Sisam anıların için çok teşekkur ederim. Zaten gitmeyi çok arzu ettiğim bir güzellik idi, buna bütün anlattiklarin ve tabii özel ilgi alanım şaraplar da eklenince tadından yenmez (veya içilmez😉) bir gezi olacağından hiç kuşkum kalmadı, tekrar teşekkür ediyorum canim Yalçin’cım🙂🙂🙂
Yalçın Alganer
Sevgili Bora Kardeşim; ilgine ve nazik sözlerine çok teşekkür ederim.
Gidip de şaraplarını incelersen, değerlendirme ve yorumlarını paylaşmanı rica ederim.
Bizler de sayende bilgilenmiş oluruz. Selam ve sevgiler.