1974 Kıbrıs Barış Harekâtının Önemi, Anlamı, Değeri ve Yansımaları…
“Ayşe Tatile Çıkalı Tam Elli Yıl oldu…”
“Türk Askeri, Bir Gece Ansızın Kıbrıs’a Geliverdi…”
İKİNCİ BÖLÜM
Ada’da Rumların katliamları devam ederken, Türk askerleri ve Kıbrıslı Türk Mücahitler, adeta enterne edilmiş durumda, bir küçük bölgede tutulmaktaydılar.
Bu arada da, İkinci Cenevre Konferansı ön görüşmelerini yapılmak üzere, garantör ülkeler Cenevre’de bir araya gelmişlerdi.
Sözde görüşmeler 8 Ağustos 1974 de başlamıştı ama Yunanistan anlaşmaz tutumunu sürdürmekte, hiçbir şekilde ilerleme kaydedilememekteydi. Yunanistan, ileri sürülen, masaya getirilen tüm teklifleri reddetmekteydi.
Öte yandan Kıbrıs’ta Rumların kanlı katliamları da bu fırsattan istifade edilerek ve artarak devam etmekteydi…
Ama bıçak da kemiğe dayanmıştı…
İkinci Cenevre Konferansı olarak isimlendirilen bu toplantıda, hiçbir netice de alınamayacağı ve de hiçbir çözüme varılamayacağı, Türk tarafından net olarak anlaşılınca, 14 Ağustos 1974 de önceden anlaşmaya varılan ve sadece Başbakan Ecevit ile Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in bildiği, harekâtın yeniden başlatılması anlamına gelen o meşhur şifre, Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş tarafından Başbakan Bülent Ecevit’e bildirilmiştir:
“Ayşe Tatile Çıksın” …
Bu parolayla, Kıbrıs Barış Harekâtımızın ikinci aşaması, 14 Ağustos 1974 günü, sabaha karşı saat 04:30 da, başlamıştır.
Çok kanlı ve acı olaylar yaşanmıştır. Aşama; aşama ilerledikçe, Rumlar daha da canavarlaşmış ve geri çekilirken, kaçarlarken, mağlubiyetin acısını çıkartmak için köylerdeki masum insanları, çoluk, çocuğu, yaşlıları ve kadınları bile topluca ve vahşice katletmişler, her yeri yağmalayıp, yıkıp, ateşe vermişlerdir.
15 ve 16 Ağustos’ta da savaş devam etmiş, Kıbrıs’ın yüzde 38’i ele geçirilmiş ve bölgede yaşayan Kıbrıs Türk halkının güvenliği bu kez tam olarak sağlanmış, Rumların ENOSİS hayalleri de sökülüp atılmış, sonsuza kadar yok edilmiştir…
Rum ve Yunan kuvvetleri bu gelişmelerle birlikte geri çekilmek zorunda kalmışlardır. ve BM tarafından önerilen ve ilan edilen ateşkes anlaşmasına kadar, Magosa, Lefkoşa ve Lefke hattının kuzeyinde kalan bütün bölge tamamen kontrol altına alınmıştır.
Bu harekatta, 498 Türk askeri şehit olmuş, 1.200 askerimiz de yaralanmıştır.
70 Kıbrıslı Mücahit, 270 Kıbrıslı Türk şehit düşmüş, 1672 Kıbrıslı Türk de yaralanmıştır.
BM Barış Gücünden de 3 asker ölmüş, 48 asker de yaralanmıştır.
Türkiye Devleti, bu harekâtları ile, hem kendi ve hem de Kıbrıslı Türklerin güvenliği için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağını, tüm dünyaya hem ispat ve hem de ilan etmiştir.
13 Şubat 1975 de Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983 de ise, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edilmiştir…
Kahraman, mücahit, cesur insan, Rauf Denktaş (27.01.1924 Baf – Kıbrıs – 13.1.2012 Lefkoşa – KKTC) KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı olmuştur.
Rauf Denktaş, Kıbrıs Türk Toplumunun önde gelen kahraman ve mücahit bir lideridir.
Tüm hayatı boyunca Kıbrıs Türk Toplumunun haklarını savunmuş ve iki toplum arasında çözüm bulmaya çalışmıştır.
Kısaca kendisinden söz etmek isterim…
1957 yılında Türk Mukavemet Teşkilatını (TMT) kurmuştur.
1960 da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla başkan yardımcısı seçilen, Fazıl Küçük ’ün (14 Mart 1906 Lefkoşa – 15 Ocak 1984 Londra) danışmanı olmuştur.
1963 olaylarından sonra ise, çıkan çatışmalar ve Rumların kanlı vahşetleri sonucu siyasi faaliyetlerini ve mücadelesini arttırmıştır.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası da, kurulan Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin Başkanı olmuştur.
15 Kasım 1983 de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) ilan edilmesi sonucu da, yeni kurulan devletin ilk Cumhurbaşkanı olmuş, bu görevini de 2005 senesine kadar sürdürmüştür.
Kıbrıs sorunu konusunda, çözüm amaçlı müzakerelere BM ve diğer uluslararası örgütler, kurumlar platformunda katılmış fakat uzlaşma sağlanamamıştır.
2005 de Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrıldıktan sonra siyasi hayattan çekilmiş, ancak Kıbrıs Türk Halkının haklarını savunmaya ve bu yönde faaliyetlerde bulunmaya hep devam etmiştir.
13 Ocak 2012 de Lefkoşa’da yaşama veda etmiştir.
Rauf Denktaş, Kıbrıs Türk Toplumunun bağımsızlığı için hayatı boyunca kahramanca mücadele eden, çok önemli ve çok değerli bir kişi olarak tarihte ve Türklerin gönlünde hiçbir zaman unutulmayacaktır ve her zaman da, minnetle, rahmetle, saygıyla ve sevgiyle anılacaktır.
KKTC de Yasama Yetkisi, 50 üyeli Cumhuriyet Meclisi’nde, Yürütme Yetkisi, Cumhurbaşkanı tarafından atanan Başbakan yönetiminde oluşturulan Bakanlar Kurulu’nda bulunmaktadır.
KKTC de milletvekili seçimleri beş yılda bir yapılmaktadır.
Son olarak, bir de ilginç, çarpıcı ve etkileyici bir anekdot ile konuyu tamamlayalım…
Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklere yönelik sistemli katliamlar, acılar ve sürgünler dönemi olan, 1957-1974 yılları arasında, Kıbrıslı Türkler her zaman Türkiye’nin bir gün gelip kendilerini kurtaracağı ve bağımsızlıklarına kavuşacakları ümidini taşıyorlardı.
Rumlar ise, Yunanistan’dan doğrudan, ABD’den ve BM’den dolaylı olarak aldıkları destek ile, Adada Türklere yönelik 1963 yılında Kanlı Noel saldırı ve katliamların verdiği cesaret ile, vahşetin ve soykırımın dozunu ve şiddetini arttırıyorlar, benim kuşağımın çok iyi hatırlayacağı gibi, ABD ve BM’nin, hatta NATO’nun baskıları sonucu, Türkiye’nin Kıbrıs’a beklenen askeri operasyonları hiç bir zaman yapamayacağından, buna cesaret edemeyeceğinden çok emindiler…
Bu rahatlık ve özgüvenle hem resmi hem de askeri radyolarından “Bekledim de gelmedin” şarkısını, Pontus asıllı Yunan şarkıcı Stelio Kazancidis’in sesinden devamlı olarak çalmakta, yani Kıbrıslı Türklerle alay etmekteydiler…
Kıbrıs Türklerinin Bayrak radyosundan da, Yaşar Özel’in seslendirdiği, güftesi Ümit Yaşar Oğuzcan’a, bestesi ise Rüştü Şardağ’a ait olan Rast makamındaki, “Bu kadar yürekten çağırma beni; Bir gece ansızın gelebilirim” şarkısı devamlı çalınarak, Türkiye’nin eninde sonunda Ada’ya asker çıkaracağı ve Rumların tepesine bineceği ima edilmekteydi…
Radyolar üzerinden müzikli propaganda ve sinir bozma mesajlaşmaları, 20 Temmuz 1974’te Türk askerinin bir gece ansızın gelip, Adaya ayak basması ile son bulmuştur…
Türk askerleri, kahraman Kıbrıs Türkü mücahitlerle birlikte, Rum Milli Muhafız Ordusu ve Yunan askerlerine karşı zafer kazanmış, akabinde de Rumlarda “Bu kadar yürekten çağırma beni; Bir gece ansızın gelebilirim” şarkısı ağır bir travmaya dönüşmüştür.
Onun için bu şarkımızın hem Kıbrıs Türkleri üzerinde ve hem de Türk Siyasi hayatımızda, özellikle de Yunanistan ile ilişkilerimizde, çok anlamı ve çok da özel bir yeri vardır……
Sevgili Dostlar;
Ne tuhaf ve ibret vericidir ki, bu kadar acılar, ıstıraplar çektikten, dünyanın gözleri önünde Kıbrıslı Türkler hunharca katledildikten sonra, kahramanca kendilerini savunup, kurdukları bağımsız devlet, tüm dünya ülkeleri nezdinde, sadece Türkiye tarafından tanınmaktadır…
Tanımaya teşebbüs eden ülke olursa da, derhal BM tarafından uyarılmakta ve tehdit edilmektedir.
Aynen Bangladeş’in KKTC’nin varlığını kabule yeltenmesi ve BM tehdidiyle, kabulünü 24 saat içinde geri çekmeye mecbur edilmesi gibi…
Görüldüğü üzere, tüm dünya ülkeleri ve uluslararası toplum, KKTC’yi tanımamakta ısrar ve inat etmekte ve adanın tamamını, hale, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak kabul etmektedir…
Özetle ifade etmek istersek, tüm dünya Birinci Barış Harekâtını genel olarak hukuki bir müdahale olarak görmüş ama İkinci Barış Harekâtını ise, toprak işgali olarak algılamıştır.
Nitekim harekâttan 40 küsur yıl sonra, AİHM, Türkiye’yi utanmadan Rum kesimine 90 milyon Euro manevi tazminat ödemeye mahkûm etmiş, Türkiye de tabii ki bu kararı kabul etmemiş ve reddetmiştir…
Sonuçta da Barış BM nezdinde “işgal” olarak kayda geçirilmiş ve bu yönde de kararlar alınmıştır.
24 Nisan 2004 de Annan Planı referanduma sunulmuş, Türk tarafı yüzde 64,9 ile “Evet” derken, anlaşmaz ve küstah ve de AB üyeliğini garantilemiş olan Rum kesimi, yüzde 75,8 ile “Hayır” diyerek uzlaşmaz tavrını aynen sürdürmüştür.
Böylece kanımızca, iki taraf için de önemli bir barış fırsatı da kaçırılmıştır…
Bu da bizlere pek çok şeyi anlatmakta ve ispat etmektedir…
Doğal olarak bu durumlar ve gelişmeler, iki toplum arasında büyük bir mülteci sorununa yol açmıştır.
Birçok Kıbrıs Türkü ve Kıbrıs Rum’u yer değiştirmek zorunda kalmıştır.
Türkiye’nin müdahalesi, uluslararası arenada tartışmalara yol açmıştır.
Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar, adada barış görüşmeleri yapılmasını talep etmiştir.
Adanın etrafında tespit edilen petrol ve doğal gaz yatakları, Ada’nın önemini ve değerini daha da arttırmıştır…
Bugün KKTC, yaklaşık 382.000 nüfusuyla, Parlamenter Demokratik bir Cumhuriyettir.
KKTC’nin uluslararası arenada tanınması için Türkiye büyük çaba göstermektedir. BM, AB vd. uluslararası örgütler, adanın yeniden birleşmesi ve iki toplumlu bir federasyon kurulması yönünde, sözde halen çeşitli girişimlerde bulunmaktadırlar.
Düşüncemize ve tecrübelerimize göre, bu uluslararası kuruluşlar, örgütler vs… hepsi, bu yönde kalıcı bir çözümün mümkün olamayacağını bildikleri halde,
Türkiye’yi ve KKTC’yi sadece oyalamaktadırlar…
Evet, Sevgili Dostlar, işte Yüce Emanete sadık kalmanın ve Büyük Kurtarıcı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonunun ve kurduğu altyapının, çizdiği ve hazırlayıp bize emanet etiği yol haritasının ne kadar değerli ve önemli olduğunu, bir kere daha ibretle ve hayranlıkla görüyoruz…
Aslında kurduğu ve önerdiği tüm algoritma tek bir cümlede özetlenmiştir…
“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”…
Kıbrıs Barış Harekâtı Şehit ve Gazilerini, Kıbrıslı Mücahitleri, Vatanları Uğruna Şehit Düşen, Yaralanan, Gazi olan Tüm Soydaşlarımızı Saygı İle, Sonsuzluğa Emanet Ettiğimiz Kahramanlarımızı da, Büyük Bir Minnetle, Rahmetle, Saygıyla, Sevgiyle ve Özlemle Anıyoruz…
Aziz Ruhları Şâd Olsun, Huzur İçinde Yatsınlar…
2 Comments
Nihat Hanioglu
Herzamanki gibi bu güzel arastirma icin sonsuz teşekkürler. 50 yıl sonra bu konuda öne cikarilmasi gereken noktanın, bu tarihi gerceklere ragmen niçin hala derdimizi uluslararasi platformlarda anlatamadigimizin incelenmesi olarak goruyorum. Umuyorum ki bu tur çalısmalar o yonde -derdimizi uluslararasi platformalara anlatabilecek- arastirmalara vesile olur. N.H.
Yalçın Alganer
Sevgili Nihat kardeşim; ilgine, nazik mesajına ve yorumuna teşekkür ederim. sevgiler.