Tüm Yönleri, Güzellikleri ve Özellikleriyle Hırvatistan (Hrvatska)…
Adriyatik – Dalmaçya Sahilleri, Adaları
ve Muhteşem Plitvice Ulusal Parkı
Hırvatistan, benim çok sevdiğim, başta muhteşem Adriyatik Sahilleri (Dalmaçya Sahilleri) olmak üzere, doğasına hayranlık duyduğum, tarihiyle, kültürüyle ve Osmanlı’nın izleriyle, yaklaşık 4 milyon nüfusuyla, çok özel ve çok da güzel bir ülkedir.
Hırvatistan’ın en önemli turizm merkezi olan Dubrovnik, ayrı bir yazı, anlatım ve görseller olarak, tarihiyle, sosyo-kültürel yapısıyla, gezilecek ve görülecek yerleriyle birlkikte, ele alınmış ve bloğumuzda yayımlanmıştı. Dolayısıyla Hırvatistan konulu bu blog yazımızda, Dubrovnik hariç, tüm Hırvatistan her yönüyle ve genişçe ele alınacaktır.
Önce Adriyatik Denizi’nden başlayalım.
Adriyatik Denizi’ne, 6 ülkenin kıyısı vardır, ama en uzun ve en güzel kıyılar Hırvatistan’dadır; zira Hırvatistan’ın tüm Adriyatik kıyıları, dantel gibi bezenmiş fiyortları kapsar.
Ana karada kıyısı 1.777 km, adalardaki kıyılarıyla birlikte ise, toplam 5.835 km dir.
Adriyatik’in Hırvatistan’ın karşısındaki kıyısı ise İtalya’ya aittir, yaklaşık 1.250 km dir.
Arnavutluk 362 km, Karadağ 293 km, Slovenya 47 km, Bosna-Hersek ise sadece 20 km kıyıya sahiptir.
Hırvatistan’ın kara yüzölçümü 55.974 km2, adalar yüzölçümü 620 km2, toplam yüzölçümü ise kara ve adalarla birlikte, yaklaşık 56.594 km2 dir.
Dalmaçya denilen bölge ise, Adriyatik denizinin doğu kıyısında, Hırvatistan’ın da batı kıyısında yer alan tarihi ve coğrafi bir bölgeyi ifade eder.
Kuzeyde Rijeka’dan başlar ve güneyde Kotor körfezine kadar uzanan, doğası çok güzel, tarihi ve kültürü de çok zengin olan, son derece de turistik cazibesi olan bir bölgedir.
Hırvatistan’da toplamda 1,246 kayıtlı ada bulunmaktadır.
Bu adalardan sadece 48′ inde sürekli olarak yaşanmaktadır.
Başlıcaları, Cres, Krk, Hvar, Brač, Korčula, Mljet, Vis ve Pag adalarıdır.
En önemli şehirleri ise, surları ile meşhur Dubrovnik (Adriyatik’in İncisi olarak bilinir); Roma İmparatoru Diocletianus’un ünlü sarayı (UNESCO Dünya Mirasında yer alır) ile tanınan Split (meşhur bir de futbol takımı vardır: HNK Hajduk Split); zengin tarihi ve kültürel mirası ve de Hırvat Mimar Nicola Basic’in 2005 de tasarladığı, dünya çapında eşsiz bir enstalasyon olan, rüzgarın ve dalgaların etkisiyle doğal melodiler üreten, 35 borudan oluşan Deniz Orgu (Sea Organ) ile tanınan Zadar;
Tarihi bir ada şehri olan ve ana karaya bir köprü ile bağlı olan, dar sokakları, taş evleri, St. Lawrence Katedrali, plajları ile meşhur Trogir (UNESCO Dünya Mirasında yer alır); St. James Katedrali (UNESCO Dünya Mirasında yer alır) nin bulunduğu Sibenik ve tabii ki, Lika bölgesindeki, UNESCO Dünya Miras listesinde yer alan, 16 adet büyük gölü, görkemli şelaleleri, çok zengin faunası, 1.267 çeşit bitki türü çeşitliliği ve çok zengin bir hayvan yaşamıyla ünlü, 300 kilometrekarelik bir alanı kapsayan, Plitvice Gölleri Ulusal Parkı, en önemli, tarihi ve kültürel, doğal güzellikleri olan en ilginç ve çekici bölgelerdir.
Başkent Zagreb ise, 1094 yılında resmî olarak kurulmuş antik bir şehirdir.
Zagreb aynı zamanda Hırvatistan’ın kültür merkezi olarak kabul edilmektedir.
Eski Şehir (Gornji Grad), St. Marks Kilisesi, Taş Kapı (Kamenita Vrata), şehrin sembolü olan Zagreb Katedrali (Katedrala Marijina Uznesenja), Ban Jelacic Meydanı, son derece renkli ve hareketli olan Dolac Pazarı, Mimara Müzesi, görkemli mimarisi çok güzel olan Hırvatistan Ulusal Tiyatrosu, kanımızca en ilginç ve görülmesi gereken yerlerdir.
1669 yılında kurulmuş olan Zagreb Üniversitesi ise, Hırvatistan’ın en eski ve en prestijli üniversitesidir.
Bir de Zagreb’e özgü, dünyaca meşhur “Bajadera Çikolatası” vardır ki, bence oraya kadar gitmişken mutlaka tadılması gerekmektedir.
Aslında bu meşhur çikolata çeşidinin ismi, popüler bir müzik ve dans türünden gelmekteymiş. Bu özel çikolata muhtelif katmanlardan oluşmakta olup, muhtelif tatta çeşitleri vardır. Bu ürünlerin içinde fındık, badem ezmesi, pralin ve krema bulunmakta olup, altın renkli ambalajı ile de tanınmaktadır. Üreticisi ise Hırvatistan’ın en eski ve en büyük çikolatacısı olan ve 1911 de kurulmuş olan Kras şirketidir.
Bir de Kravat konusuna değinmek isterim. Şöyle ki:
Kravatın ilk olarak 17. Yüzyılda Hırvat askerleri tarafından kullanıldığı literatürde yer almaktadır. Hırvatlar kravatın kökenine ve de tarihine olan bağlılıklarını, her yıl 18 Ekim tarihinde “Kravat Günü” olarak, kravatın kültürel ve tarihi önemini vurgulayan türlü etkinlik, gösteri ve şenliklerle kutlamaktadırlar.
Evet işte bu 4 milyon nüfuslu Hırvatistan, 2023 yılında yaklaşık 20 milyon yabancı turist ağırlamış ve 13 milyar dolar da turizm geliri elde etmiştir.
Hiç şüphe yoktur ki, ülke çok önemli bir turistik bölgedir; nitekim ülkenin milli gelirinin yüzde 20 sini turizm gelirleri oluşturmaktadır.
2024 yılında ise hem ziyaretçi sayısının, hem de elde edilen turizm gelirlerinin çok daha arttığı kaynaklarda belirtilmektedir.
Hırvatistan, 01.04.2009 da NATO üyesi ve 11.07.2013 tarihinde, alelacele ve resmen AB üyesi olmuştur.
01.01.2023 den itibaren de para birimi Kuna yerine Euro olmuş; ülke de Schengen bölgesine dahil edilmiştir.
Şimdi biraz, Hırvatistan’ın ilginç ve zengin tarihine kısaca (aslında bayağı geniş ve kapsamlı bir konu ama ancak bu kadar kısaltabildim; kusurum affola…) göz atalım…
Hırvatistan’ın olduğu bölgede, tarih öncesi dönemlerde dahi yerleşimler olduğuna dair bulgular vardır. Örneğin Kuzey Hırvatistan’da bulunan dağlık Krapina (Zagorje-Krapina) bölgesinde Neandertal (Neanderthal) (ilk fosiller 1856 da, Almanya Düsseldorf yakınındaki Neander vadisinde bulunduğu için, bu tür fosillere Neander Vadisi anlamında Neanderthal denmektedir) fosilleri ve Eski Taş çağı’na ve Bakır Çağı’na ait kalıntılar bulunmuştur.
Daha sonraları, Antik Çağ (Antik Tarih) dönemlerde (genel kabul gören tarih aralığı MÖ 3000 – MS 500), Hint-Avrupa kökenli bir halk olarak kabul edilen İlliryalılar tarafından, MÖ iki binli yılların sonlarında yerleşim yeri olarak kullanıldığı literatürde yer almakta olup, Arkeolojik bulgular da bu görüşü desteklemektedir.
İlliryalılar, MÖ birinci bin yılda, Adriyatik denizi kıyılarında ve iç bölgelerde yaşamışlardır.
MÖ 4. Yüzyılda ilk krallıklar (Ardiaci ve Dalmatae gibi) kurulmuş, MÖ 3. Yüzyıldan itibaren Roma İmparatorluğu ile savaşlar başlamıştır.
MÖ 168 de ise, 3. İllirya Savaşları sonucu İllirya kralı Gentius’un yenilmesiyle bölge Roma İmparatorluğu kontrolüne geçmiş ve zaman içinde tamamen Roma kültürüne asimile olmuşlardır.
Balkan tarihinde ve kültüründe önemli bir yer tutan İlliryalıların mirası, arkeolojik kalıntıları, antik yazıtları, günümüze kadar ulaşmıştır…
Slav kökenli bir halk olan Hırvatlar, 6. Yüzyılda Balkan Yarımadasına göç etmişler, 7. Yüzyıl başlarında da, Hırvat kabileleri bölgeye yerleşmeye başlamış ve 925 de bağımsız Hırvatistan Krallığı’nı kurmuşlar, Tomislav da ilk Hırvat Kralı olmuştur.
1102 yılında, Hırvat Krallığı, Macar Krallığı ile birleşerek ortak bir krallık haline gelmiş; böylece Hırvatistan Macar Krallığı’nın bünyesine girmiştir.
Orta Çağ dönemlerinde ise, bu kez Doğu Roma (Bizans), Hırvat Krallığı, Venedik Cumhuriyeti’nin idaresine girmiştir.
Özellikle Venedik etkisi, sosyo-kültürel oluşumda ve şehir mimarisinde çok belirgin olmuştur.
Onbeşinci yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlarda hızla genişlemeye başlamıştır. Bu durum Hırvatlar için önemli bir tehlike olarak addedilmiştir.
Nitekim Osmanlılar Hırvat topraklarına baskınlar düzenlemeye başlamışlardır.
Hırvatlar Osmanlılara karşı Macarlarla birlikte ordular kurarak karşı harekete geçmeye hazırlanmışlar ve Osmanlı ile 9 Eylül 1493 de, önemli bir savaş olarak tarihe geçen “ Krbava Muharebesi” ni yapmışlardır. (Krbava bugün Hırvatistan’ın Lika bölgesindeki Lika-Senj ilçesindeki, Udbina kasabasıdır. Burada, Krbava Muharebesi’nde ölenlerin anısına inşa edilen Hırvat Şehitler Kilisesi bulunmaktadır).
İkinci Bayezid’in Hadım Yakup Paşa komutasındaki Osmanlı İmparatorluğu ordusu ile, Emerik Derencin komutasındaki Hırvatistan ve Macaristan krallığı orduları arasında geçen bu önemli ve kanlı savaş, Osmanlıların kesin zaferiyle sonuçlanmıştır. 8.000 piyade ve 2.000 süvariden oluşan Hırvat ordusunun büyük bölümü (yaklaşık 8.000 asker) ve önemli sayıdaki Hırvat soylusu bu savaşta ölmüşler, geride kalanların bir bölümü esir alınmış, diğerleri ise Avusturya sınırına kaçmışlardır.
8.000 Akıncıdan oluşan Osmanlı ordusu ise yaklaşık 1.000 kayıp vermiştir.
Krbava Muharebesi zaferi sonucu, Osmanlının toprak kazanımı olmamış, fakat Osmanlı’nın bölgedeki etkisi artmış, hakimiyetleri pekişmiştir.
Orta Çağ sonrasında ise, bölge hem Osmanlı İmparatorluğu’nun ve hem de Habsburg Monarşisinin etkisi ve denetimi altına girmiştir.
Osmanlı tehdidine karşı Hırvatlar, Habsburg Monarşisi ile iş birliği yapmışlar ve 17. Yüzyıldan itibaren Habsburg yönetimine girmişlerdir.
Onsekizinci Yüzyılın sonlarında ise, bölge bu sefer de Fransa’nın işgaline uğramış, bölgede yeniden savaşlar başlamıştır.
Nihayet bu durum 1815 de Viyana Kongresi ile sonuca bağlanmış, bölge Avusturya İmparatorluğu’na bağlanmış; Dalmaçya Krallığı ve Hırvatistan Krallığı yeniden kurulmuştur.
Fakat bölgede gerginlikler, çatışmalar hiç eksik olmamış ve bu sefer de 1867 de Avusturya – Macaristan Antlaşması, 1878 de Berlin Antlaşması yapılmış, daha sonra da bazı reform çalışmaları sürdürülürken, Birinci Dünya savaşı patlak vermiştir.
Birinci Dünya savaşı sonrası, Birinci Yugoslavya Krallığı (1918-1941) kurulmuştur. 1941 senesinin Nisan ayında ise, Yugoslavya, Nazi Almanya’sı ve Faşist İtalya’nın işgaline uğramıştır.
İkinci Dünya Savaşı bu bölgede çok kanlı ve acılı sonuçlar doğurmuş, önemli hasarlara sebep olmuştur.
Savaş sırasında yaklaşık 200.000 Hırvat öldürülmüştür.
Sonunda Hırvat asıllı Tito (Josip Broz Tito -1892 Kumrovec – 1980 Lübliyana), 1944’den, 1980’e kadar Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’ni kurmuş ve lider olarak da yönetmiştir.
Ülkenin ismi, önce 1943 de Demokratik Federal Yugoslavya, sonra 1946 da Yugoslav Federal Halk Cumhuriyeti ve nihayet 1963 de Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti (Yugoslavya SFC) olmuştur.
Bu devlet, Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Makedonya ve Karadağ’dan federal bir yapıdaydı.
Kosova ise, Yugoslavya SFC içinde özerk bölge olarak ve Sırbistan’ın bir parçası olarak kabul edilmiştir. Fakat Tito’dan sonra Kosova, Sırbistan ile ciddi sorunlar ve çatışmalar yaşamış, 2008 de ise tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etmiştir.
Sırbistan halen bu statüyü kabul etmemektedir. Günümüzde BM bölgede güvenliği, istikrarı sağlamaya çalışmak üzere mevcudiyetini sürdürmektedir.
Ama kanımızca ve hatta gidip de gördüğümde edindiğim intibalara göre, bölgede huzur, güven ve birliktelik maalesef henüz sağlanamamış durumdadır. Gerginlik, hatta düşmanlık açık ve seçik hissedilmekte ve görülmektedir.
Sonuç olarak, Tito, 4 Mayıs 1980 de Lübliana (Ljubljana) da ölünce, yani birleştirici otorite Tito yok olunca, kargaşa ve kaos başlamış, 1990 da iç savaşlar patlamış, federasyon parçalanma sürecine girmiştir.
Hırvatistan ise, 2.6.1991 de bağımsızlığını resmen ilan etmiş, bu durum da, 5 Temmuz 1991 de yazılan ve 7 Temmuz 1991 de Hırvatistan’ın Pula kenti karşısındaki Brioni Adaları’nda imzalanan “Brioni (Brijuni) Antlaşması (Brioni deklarasyonu – Brijunska Deklaracija)” ile de tam olarak gerçekleşmiştir.
Ama bölgede barış yine sağlanamamış, Hırvat – Sırp çekişmesi ve hatta savaşları 1995’e kadar sürüp durmuş, bu arada da pek çok insan ölmüş, bölgede büyük acılar yaşanmıştır.
Bu savaşlar Hırvatistan’ın 5 Ağustos 1995’teki Fırtına Harekâtı sonucu, kesin zaferiyle sonuçlanmış, 5 Ağustos 1995 tarihi de Hırvatistan’da ulusal bayram ilan edilmiştir.
Savaş sona erince, anayasal statü sağlanmış ve bu durum da uluslararası bağlamda kabul görmüştür.
10 Ağustos 1995 de, ABD de Ohio eyaletindeki Dayton – Wright Petterson Hava Kuvvetleri Üssünde kaleme alınan ve 14 Aralık 1995 de Paris’te imzalanan “Dayton Antlaşması” ile bugünkü durum başlatılmıştır.
Dileriz ki bu güzel bölgeler, söz konusu devletler ve ulusları, bundan böyle barış içinde yaşarlar, hem kendileri ve hem de dünya huzur bulur; keyifle, güvenle ve zevkle bu doğa güzellikleri ve zenginlikleriyle bezenmiş ve kültür mirası yerler ziyaret edilebilir.
Bu sohbet mahiyetindeki gezi araştırma ve bilgilendirme yazımızı da, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün o çok önemli, çok değerli ve tüm dünyanın ibret alması gereken o müthiş ifadesiyle bitirmek isteriz:
“Yurtta Barış, Dünyada Barış” …
Dileriz öyle de olur.
Sağlıcakla, sevgiyle ve güzelliklerle kalın…
Yalçın Alganer
2 Comments
Gülçin Alganer
Yalçın canım kardeşim yazılarını büyük bir zevkli okuyorum ve çok faydalanıyorum gitmiş kadar oluyorum tarihini sayende çok güzel anlıyorum Allah senden razı olsun sağlıklı huzurlu ömür versin
Yalçın Alganer
Sevgili ve biricik ablacım; ilgine ve nazik mesajına çok teşekkür ederim.Sağlıcakla, sevgiyle, güzellikler kalmanı dilerim.