Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Ne Güzel Şey Seni Hatırlamak – Nâzım Hikmet Ran…

Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni…

Nâzım Hikmet Ran

Nâzım Hikmet Ran’ın yaşantısı da aile geçmişi de, çok ilginç, çok özel ama bir o kadar da karmaşıktır.

Nâzım, 61 yıllık ömrünün, 18 yılını tutuklu olarak cezaevlerinde, 13 yılını da yurt dışında bir nevi sürgünde geçirmiştir.

Şimdi kısaca biraz gerilere gidelim; büyük şairimizin ailesine bir göz atalım:

1827 senesinde, Almanya Magdeburg’da, Ludwig Karl Friedrich Detroit adlı bir çocuk doğmuştur.

Henüz küçücükken sorunlu ailesi dolayısıyla Fransız yetimhanesine verilmiş; 12 yaşında ise oradan kaçmış, Hamburg’ da gemilerde miço olarak çalışmaya başlamış; bir gün çalıştığı gemi İstanbul’ a giriş yaparken, Kız Kulesi açıklarında suya atlayıvermiştir…

Sadrazam Mehmed Emin Ali Paşa’ nın önce yalısının kıyısına çıkmış, sonra da huzuruna çıkartılmıştır…

Paşa, bu cesur çocuğu evlat edinmiş, ismini de Mehmed Ali koymuştur.

Harbiye’de askeri eğitim görmüş, muhtelif savaşlara katılmış, hatta Paşa ünvanını almıştır; o artık Mehmed Ali Paşa’ olmuştur.

1878 de, Kosova’da yolu kesilmiş ve linç edilerek öldürülmüştür.

Sıdıka hanım ile evlenmiş ve Hayriye (torunu Mehmet Ali Aybar), Leylâ (Nâzım’ın anneannesi) Adviye ve Zekiye (Ali Fuat Cebesoy’un annesi) adlı, 4 kızı olmuştur.

Gelelim ailenin diğer koluna:

10 Nisan 1826 da, şimdiki Polonya – Kleçof (Kleszczow) da, Konstantin Borzecki doğar. Kont ailesi mensubudur, çok iyi bir eğitim alır; biraz idealist ve bohemdir de…

Soyunun Gagavuz olduğunu bulur ve Türkolog, askeri mühendis ve topograf olur.

Çarlık Rusya’sına karşı savaşır, ülkesi yenik düşünce, 1848 de, Osmanlı’ ordusuna sığınır; Mustafa Celâleddin ismini alır.

Saffet Hanım ile evlenir, muhtelif savaşlara katılır ve Paşa ünvanını alır.

1875 de savaşta yaralanır ve 1876 yılında da ölür.

Oğlu ise, Türk dilbilimcisi ve eğitmen Ferik (şimdiki Korgeneral) Hasan Enver Paşa’dır.

Leylâ hanım ile evlenir, Celile (Nâzım’ın annesi) ve Münevver (Oktay Rıfat’ın annesi) adlı iki kızları olur.

              Celile Hanım

Şimdi de, Nâzım’ın baba soyundan söz edelim:

Mehmed Nâzım Paşa Mevlevî nâsiri ve şairidir; çeşitli illerde valiliklerde bulunmuş ve 1920 de vefat etmiştir.

Oğlu Hikmet Nâzım Bey, Galatasaray Mektebi Sultânisi eğitimli bir hariciye yüksek memurudur.

Celile hanım ile evlenir ve Selânikte görevli iken 20 Kasım 1901 de oğulları Mehmed Nâzım (Nâzım Hikmet) doğar.

Nüfus kaydını ise, 15 Ocak 1902 olarak yazdırırlar.

Sonraları Nâzım, Mehmed ismini bırakır, ismine baba adı Hikmet’i ekler.

O artık Nâzım Hikmet olarak anılacaktır…

Nâzım ilkokulu Göztepe Taş Mektep’te okur;

Ortaokula ise Galatasaray Mektebi Sultanisi’ nde başlar.

Fakat maddi sebeplerden dolayı, önce Nışantaşı Sultanisi’ ne, daha sonra da, 1917-19 döneminde Heybeliada Bahriye Mektebine geçer; oradan da mezun olur ve gemilerde stajyer subay olarak görev almaya başlar.

Fakat önemli bir sağlık (Zatülcenp – Plörezi adlı akciğer hastalığı) ve şiddetli aile içi sorunları vardır.

1917 de Hikmet bey, Celile hanımdan ayrılır.

17.5.1920 de, hastalığı gittikçe artmıştır ve sağlık kurulu raporuyla askerlikten çürüğe çıkartılır.

1921 yılı başlarında, dört idealist vatansever şair, Nâzım Hikmet, Vâlâ Nureddin, Yusuf Ziya ve Faruk Nafiz, Kuvayi Milliye’ye katılmak için Anadolu’ya geçerler.

Eylül 1921 de, okumak için Sovyetler Birliği’ne gider.

Bu gidiş, onun vatanından ilk ayrılışıdır.

1922-1924 senelerinde, Moskova’ da üniversitede Siyasal Bilimler ve İktisat okur.

19 yaşına kadar maneviyatçı ve milliyetçi olan Nâzım, artık bir devrim şairi ve dâva adamıdır.

1922 de Moskova’da, 20 yaş aşkı, Nüzhet hanım ile evlenir; 2 yıl evli kalır.

1923 de TKP ye üye olur ve bir daha da hiç bırakmayacaktır.

1924 de gizlice Türkiye’ye döner.

Türkiye çok karışıktır; isyanlar patlak vermiştir;

1.5.1925 tarihinde TKP kapatılır, parti üyeleri de tutuklanıp İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanırlar ve pek çoğu da tutuklanır.

Nâzım tekrar Moskova’ya kaçar. Gıyabında 15 yıl hapis kararı verilir.

1926 yılında Lena ile evlenir.

1928 de Türkiye’de af kanunu çıkar, ülkeye kaçak olarak girerken yakalanır ve 7 ay hapis yatar.

1932 de Piraye Hanıma âşık olur.

Lena’ nın izini kaybetmiştir; sonradan 1929 senesinde öldüğünü öğrenecektir.

1933 de yeniden tutuklanır.

1935 de af ile serbest kalınca, Piraye ile evlenir.

1936 da, soyadı kanunu çıkınca, Piraye’nin seçtiği Ran soyadını alır.

19 Ocak 1938 de tekrar tutuklanır, 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılır.

1948 de Bursa cezaevindeyken, bu kez Münevver Andaç (Berk)’a âşık olur.

Cezaevlerinde, ‘’Kuvayı Milliye Destanı’’, ‘’Memleketimden İnsan Manzaraları’’ adlı dev eserleri ve birbirinden güzel ve etkili o muhteşem şiirlerini yazar.

Cezaevinde açlık grevine başlar; aynı zamanda yurt içinde ve yurt dışında da, serbest bırakılması çok yoğun imza kampanyaları başlar.

13 Temmuz 1950 de Menderes’in af yasasıyla serbest kalır.

23 Mart 1951 de Piraye hanımdan resmen boşanır.

26.3.1951 de ise, Münevver Hanım’ dan olan oğlu, Mehmet Nâzım Ran (Memet) doğar.

Nazım’ın ruh hali maalesef artık iyice bozulmuştur.

Devlet de yakasını zinhar bırakmamakta kararlıdır.

Elinde resmî çürük raporu olmasına rağmen, asker kaçağı olduğu zannıyla askerliği soruşturulmaya  başlanmıştır; malum zevat ve görevliler tarafından devamlı ve rahatsız edecek şekilde izlenmektedir.

17 Haziran 1951 de, Refik Erduran’ın temin ettiği bir tekne ile önce Romanya’ya, sonra da Moskova’ya geçer.

Bu memleketinden son ayrılışı olacaktır, bir daha da vatanına dönmeyecektir…

25.7.1951 de BKK ile T.C. vatandaşlığından çıkartılır.

1952 de Polonya vatandaşlığına kabul edilir, Borzecki soyadlı pasaportunu alır.

1952 de kalp krizi geçirir, bu sefer de hastanede doktoru Galina ile tanışır ve onunla yaşamaya başlar.

1955 de ise, o dönemde evli ve çocuk sahibi olan 23 yaşındaki, Vera’ ya aşık olur; 30 Kasım 1960 yılında Vera ile 4. ve son evliliğini yapar.

.  

 

8 Nisan 1958 de, Prag’dayken, o muhteşem Memleketim şiirini yazar…

 

Memleketim, memleketim, memleketim,

Ne kasketim kaldı senin ora işi,

Ne yollarını taşımış ayakkabım,

Son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,

Şile bezindendi.

Sen şimdi yalnız saçımın akında,

Enfarktında yüreğimin,

Alnımın çizgilerindesin memleketim,

Memleketim,

Memleketim…

1961 de Moskova’da Barış Ödülü alır.

1963 Nisan ayında, Moskova’da, Cenaze Merasimim şiirini ve Yaşamak Güzel Şeydir romanını bitirir.

3 Haziran 1963 sabahı ise, evinin önünde bir kalp krizi sonucu vefat eder.

O artık özgürdür…

Nazım Hikmet, Vera için bir çok şiir yazmıştır.

Vera, evinin merdivenlerinin önünde, sırtı kapıya dayanmış, tek ayağı kıvrık, diğer ayağı serbestçe ileri uzanmış oturur vaziyette, beyaz ama sakin bir yüzle duran Nazım’ı bulmuş ama hayata çoktan veda etmiş olduğunu anlamış ve dünyası yıkılmıştır.

Vera, Nazım’ın cebinde, bir fotoğrafının arkasına kendisine ithafen yazılmış şu şiiri bulmuştur:

Vera’ya…

Gelsene dedi bana

Kalsana dedi bana

Gülsene dedi bana

Ölsene dedi bana

Geldim

Kaldım

Güldüm

Öldüm…

Nâzım her bakımdan çok renkli, çok değişik, çok farklı ve çok duygusal bir insandı.

Nâzım’ın yaşamında 12 özel kadın, kendisine ilham kaynağı olmuştur;

Yaşamı boyunca, Türkçeden başka bir dilde yazmamıştır.

Eserleri 50 den fazla dile çevrilmiştir.

En büyük isteği Anadolu’da bir köy mezarlığına gömülmek olan Nâzım’ın mezarı, pek çok ünlü kişinin mezarlarının da bulunduğu Moskova’daki meşhur Novodeviçi mezarlığındadır.

Kabrinin başına da devasa bir granit kaya dikilmiştir.

Kayanın üzerine de, rüzgâra karşı yürüyen adamı betimleyen bir Nâzım silueti ve Nâzım imzası işlenmiştir.

Vasiyeti gereği, Anadolu’da bir mezarlıkta olamasa bile, Moskova’daki mezarına, Türkiye’den getirilen bir çınar dikilmiş, fidenin altına da, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden getirilen topraklar konmuştur.

                             

Doğumunun 100. Yılı dolayısıyla 2002 yılı, UNESCO tarafından, Nâzım Hikmet Yılı olarak ilân edilmiştir.

5 Ocak 2009 da ise, BKK ile Nâzım’a yeniden TC vatandaşlığı verilmiştir.

‘’Dörtnala gelip Uzak Asya’dan

Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

Bu memleket bizim…

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine,

Bu hasret bizim…’’

Dileriz, hep birlikte, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ün gösterdiği, hazırladığı ve bizlere emanet ettiği, akıl ve hikmet yolunda, ‘’Yurtta Barış, Dünyada Barış’’ özdeyişine ve ilkesine bağlı olarak dostça, kardeşçe yaşanan bir dünya inşa edebiliriz;

Dileriz öyle de olur…

                                                          

 

Yorum Yazın

Best Choice for Creatives
This Pop-up Is Included in the Theme